Çekte Karşılıksızdır İşlemi Yapılmasına Sebebiyet Verme Suçu
SUÇUN UNSURLARI
A- Suçun Maddi Unsurları
Üzerinde yazan düzenleme tarihine göre belirlenecek ibraz süreleri içerisinde muhatap bankaya ibraz edilen çek hakkında, karşılıksızdır işlemi yapılması durumunda, hamilin şikâyeti üzerine her bir karşılıksız bırakılan çek tutarı üzerinden bin beş yüz güne kadar adli para cezası hükmolunur (ÇekK m. 5/1). İlgili maddeye göre suçun oluşabilmesi için gerekli maddi unsurlar aşağıda detaylıca incelenmiştir. Buna göre yetkili hamilin elinde şeklen geçerli bir çek bulunmalı; söz konusu çek, kanuni ibraz süreleri içerisinde muhatap bankaya ibraz edilmeli ve ibraz süreleri içerisinde çek hakkında karşılıksızdır işlemi yapılmalıdır.
Karşılıksız çeke ilişkin yaptırımların, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 780 ile düzenlenen zorunlu şekil şartlarını taşıyan çeklere uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre suçun konusunu, TTK m.780’de belirtilen zorunlu unsurları taşıyan ve üzerinde yazan düzenleme tarihine göre ibraz süresi içerisinde bankaya götürülen ancak yeterli karşılığın bulunmaması nedeniyle karşılıksız kalan çekler oluşturmaktadır.
Hukuki niteliği haiz olmayan çekler bakımından ise bu suçun oluşmayacağı yargı kararlarıyla vurgulanmaktadır. Yargıtay, zorunlu unsurları taşımayan çek bakımından KİYSV suçunun oluşmayacağını tereddütsüz benimsemiş ise de böyle durumlarda fiil bakımından dolandırıcılık suçunun uygulanıp uygulanmayacağının tespitine her somut olaya göre inceleme yaparak sonuca ulaşmaktadır. Yine ek olarak, çekte iki kişiye ait imzanın yer alması gerekirken; çek üzerinde tek imzanın bulunması durumunda da benzer sonuçlara hükmetmiştir.
TTK m.780’de düzenlenen zorunlu unsurları taşıyan çek, ÇekK’nda yer alan ek unsurları ihtiva etmese de suçun konusunu oluşturabilecektir. Bu bakımdan yalnızca TTK’da yer alan hükümler dikkate alınacaktır (ÇekK m. 2/9).
TTK m.780 vd. hükümleri uyarınca çekte bulunması gereken zorunlu veya alternatif içeren zorunlu unsurlardan birinin eksik olması durumunda çek geçerliliğini kaybedeceğinden; muhatap bankanın çek üzerine karşılıksızdır işlemini yapmaması gerekecektir. Bu tarz bir durum karşısında muhatap bankadan yapılması beklenen çek arkasına, bedelinin ödenmeme nedeni olarak çekte karşılığın bulunmamasını değil; unsurlardan birinin eksik olduğunu yazmasıdır. Nitekim muhatap bankanın, unsurlarını taşımayan bir çekin arkasına karşılıksızdır işlemi yapması; basiretli bir işlem olarak nitelendirilemeyeceğinden yapılan karşılıksızdır işlemi yönünden maddi ve manevi azminat sorumluluğu doğacaktır.
KİYSV suçunun oluşabilmesi için TTK m. 796’da düzenlenen ibraz süreleri içerisinde çekin, muhatap bankaya ibraz edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda çekin bir takas odasına ibrazı da ödeme yerine ibraz sayılmaktadır (TTK m. 798). İbraz süresinin geçmesi durumunda ise artık bahse konu çek hakkında karşılıksızdır işlemi yapılamayacaktır.
İleri tarihli çekler yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmalıdır. 3167 sayılı mülga kanun ile çekin, düzenleme tarihinden önce bankaya ibrazı edilmesi halinde karşılığın bulunmaması durumda, karşılıksız çek düzenleme fiilinin oluştuğu kabul edilmekteydi. Bununla birlikte ÇekK ile birlikte suçun oluşabilmesi için çekin, üzerinde yazan düzenleme tarihinden sonra ve ibraz süreleri içerisinde muhatap bankaya ibrazı gerekli ve yeterlidir (ÇekK m.5/1). Kaldı ki çekin, üzerinde yazan düzenleme tarihinden önce muhatap bankaya ibrazı da geçersiz kabul edilmiştir (ÇekK gm. 3/5). Bu nedenle düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çek için banka tarafından karşılıksızdır işlemi yapılamayacaktır. Son olarak belirtmek gerekir ki Yargıtay, çek üzerinde ibraz şerhinin bulunmamasının, suçun unsurlarında eksiklik olarak görmekte ve unsurları itibarıyla oluşmayan suçtan dolayı beraat kararı vermektedir.
Düzenleyenin Çekle İşleyen Hesabında Tamamen veya Kısmen Karşılığın Bulunmaması
KİYSV suçunun oluşabilmesi için düzenleyenin çekle işleyen hesabında, muhatap bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar haricinde tamamen veya kısmen karşılığın bulunmaması gerekmektedir (ÇekK m.3/3). Düzenleyenin çek hesabında yer alan mevcudiyetin çek bedelini karşılamaması durumunda, karşılıksızdır işlemi yapılabileceği gibi hesapta ihtiyati haciz ya da rehin bulunması durumunda da banka tarafından karşılıksızdır işlemi yapılabilir. Keza, muhatap banka nezdinde mevcut çek hesabının kredili olması durumunda; limitin aşılması halinde de çek, banka tarafından karşılıksızdır işlemine tabi tutulacaktır. Düzenleyenin, muhatap banka nezdinde sahip olduğu mevcut hesaplar, çek üzerine karşılıksızdır işleminin yapılmasında dikkate alınmamaktadır. Zira burada muhatap banka yalnızca, çekle işleyen hesapta karşılık bulunup bulunmadığını kontrol etmekle yükümlüdür. Bunun istisnasını ise düzenleyen tarafından muhatap bankaya verilen virman yetkisi oluşturmaktadır.
Düzenleyenin çek hesabındaki karşılığın, bankanın elinde olmayan sebeplerle ya da bizzat bankadan kaynaklanan nedenlerle ödenmemesi durumunda ise karşılıksızdır işlemi yapılmamalıdır. Örnek olarak; hamilin mahkeme tarafından aldırmış olduğu ihtiyati tedbir kararı, Cumhuriyet Savcılığının yazılı talimatı ya da muhatap bankanın kusurundan kaynaklanan nedenlerden dolayı çek bedelinin ödenmemesi halleri verilebilir.
Çek hesabı sahibinin konkordato sürecinde olması durumunda ise nasıl bir yol izleneceğine ilişkin kanunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Böyle olmakla birlikte hamilin elinde bulundurduğu çeki, konkordato mühleti içerisinde muhatap bankaya ibraz etmesi halinde, çekin karşılığının bulunması durumunda dahi muhatap banka ödeme yapmamalı; çekin arka yüzüne konkordato nedeniyle ödemenin yapılmadığını belirtmelidir. Bu haliyle çek, karşılıksızdır işlemine tabi tutulmamalıdır. Muhatap banka ayrıca, çek karşılığını; konkordatonun tasdikine ya da reddine kadar bloke etmelidir. Konkordatonun reddedilmesi haline, bloke ettiği tutarı çek hamiline ödemeli; konkordatonun tasdik edilmesi halinde ise konkordato hükümlerine göre çek hamiline ödeme yapmalıdır. Bu durumda çek hesabı sahibinin konkordato mühleti içerisinde çek hesabında karşılık bulundurma yükümlülüğünün kalktığı söylenebilir.
Çekin tedavüle çıkmasından sonra düzenleyenin iflas etmesi, çekin geçerliliğini etkilemez (TTK m. 800). Bu nedenle çekin, iflas kararı öncesinde muhatap bankaya ibraz edilmesi durumunda; çek hakkında karşılıksızdır işlemi yapılabilecektir. Bununla birlikte iflas davası yargılama esnasında mahkeme tarafından çek hesabı sahibi şirkete kayyım ataması yapılmış ise, çek hesabında karşılık bulundurmakla yükümlü şirket yetkililerinin bu yöndeki iradeleri kalkacağından sorumluluklarına gidilemeyeceği belirtilmektedir. Özetle, henüz iflas kararının verilmediği durumlarda, çekin ibraz tarihinde karşılıksızdır işlemine tabii tutulması halinde çek hesabı sahibinin sorumluluğunun devam edeceği; ancak mahkeme tarafından şirkete kayyım atanması durumunda, şirket yetkililerinin hesapta karşılık bulundurmaya yönelik iradelerinin kalkması nedeniyle sorumluluklarına gidilemeyeceğini söylemek mümkündür. Çekin, iflas kararından sonra bankaya ibraz edilmesi halinde ise çek hesabı sahibinin kusurunun bulunmadığından sorumluluğuna gidilemeyeceği kabul edilmektedir.
Çekin bir kere karşılıksızdır işlemine tabi tutulmasından sonra açılan özel hukuk yargılamalarında çekin, hatır ya da teminat amaçlı verildiği iddialarını ileri sürmek, suçun oluşmasına engel olmayacaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Kurulu’nun bir kararı “Bunun dışında keşidecinin çekte yazılı miktarda borcu olmadığına veya çekin teminat çeki olduğuna dair iddialarının bu yolda açılan hukuk davalarının suçun oluşmasına engel teşkil etmeyeceği sonucuna varılmıştır” şeklindedir. Buna karşılık karşılıksız çek nedeniyle yapılan bir yargılama sürecinde açılan bir menfi tespit davasının bulunması durumunda; ceza yargılaması henüz bitmeden menfi tespit davası, davacı lehine sonuçlanırsa; ceza yargılamasının konusuz kalması hali gündeme gelecek ve sanığa yönelik karşılıksız çek suçundan kaynaklı herhangi bir yaptırım uygulanmayacaktır.
Değinilmesi gereken bir diğer durum ise muhatap bankanın, çek hamiline ödemekle yükümlü olduğu yasal miktar ile çek bedelinin aynı olması durumunda çek üzerine karşılıksızdır işleminin yapılıp yapılamayacağıdır. Net bir şekilde söylenebilir ki çek bedeli ile muhatap bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar aynı ise; KİYSV suçu meydana gelmeyecektir. Nitekim bu hususta hamilin, bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutarı kabul etmemesi durumunda dahi sonuç aynıdır, zira kanun koyucu karşılıksız kalan bedelin, bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutar hariç tutularak belirlenmesi gerektiğini açıkça zikretmiştir (ÇekK m. 3/2). Bir başka durum ise, çek bedelinin, bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutardan fazla olması varsayımıdır. Bu halde banka, ödemekle yükümlü olduğu tutarı yetkili hamile öder; çek hesabında mevcudiyet varsa mevcut karşılığı da hamile verir ve çek bedelinde geriye kalan tutar üzerinden karşılıksızdır işlemini gerçekleştirir. Bununla birlikte çekin, üzerinde yazılı basım tarihinden itibaren beş yıl geçmesi durumunda; bankaların ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluklarının sona ereceği hususu da unutulmamalıdır (ÇekK m.3/9).
Çek hesabı sahibi ile muhatap banka arasındaki çek anlaşmasının sona ermesi ve çek hesabının kapatılması sonucu bankaya ibraz edilen çekler hakkında da muhatap banka tarafından karşılıksızdır işlemi yapılacaktır (ÇekK m.2/9). Çek hesabı sahibine ait çeklerin tedavülde olduğu süre içerisinde, muhatap banka tarafından çek hesabının kapatılmaması bu kapsamda yerinde olacaktır.
Çek, karşılığın tamamen veya kısmen bulunmaması nedeniyle ödenmemesi hali, muhatap banka tarafından ibraz tarihi de gözükecek şekilde çekin arkasında belirtilmelidir (TTK m.808/1-b). Buna ek olarak çek hamili, çekin ödenmediğini ödememe protestosu ile de tespit ettirebilir (TTK m. 808/1-a). Çekin takas odasına ödeme için ibraz edilmesi halinde ise; takas odası tarafından “karşılığın bulunmaması nedeniyle ödeme yapılamadı” şeklinde bir beyanda bulunulması durumunda da ödenmeme işlemi tespit edilmiş olacaktır (TTK m. 808/1-c). Bununla birlikte, çekin karşılıksız olduğu işlemi yukarıdaki üç yöntemden biri kullanılarak gerçekleştirilebilse de hem çekin ibraz tarihinin hem de karşılıksızdır işleminin yapıldığı tarihin çek üzerinde açıkça bulunması gerekmektedir. Ayrıca, karşılıksızdır işlemi, mutlaka çek üzerinde ya da çeke ait bir alonjda yer almalıdır. Nitekim yargıtay tarafından bu husus, suçun objektif cezalandırılabilme koşulu olarak belirtilmiştir.
Muhatap banka, hamilin talebi üzerinde çek hakkında karşılıksızdır işlemini gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, hamilin talebi olmadan bankanın karşılıksızdır işlemi yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır (ÇekK m. 3/4). Hamilin, bankanın düzenlemiş olduğu beyanı imzalamaması halinde de çek hakkında karşılıksızdır işlemi yapılmaz (ÇekK m. 3/4).
KİYSV suçunun oluştuğu an, çek hakkında karşılıksızdır işleminin tespit edildiği andır. Bu bakımdan, çekin düzenlendiği anın; KİYSV suçunun oluşup oluşmadığının belirlenmesinde herhangi bir rolü yoktur. Nitekim kanunun cezalandırdığı fiil de karşılıksız çek düzenleme değil; çekin ibraz süreleri içerisinde karşılıksız kalmasına sebebiyet verilmesidir (ÇekK m. 5/1).
Bu hususta değinilmesi gereken bir diğer durum ise, 03.02.2012-09.08.2016 tarihleri arasında düzenlenmiş ileri tarihli çeklerin akıbetinin ne olacağıdır. Nitekim bu dönemler arasında KİYSV fiili suç olarak değil; kabahat olarak kanunumuzda yerini almıştır. Buna göre belirtilen tarihler aralığında düzenlenmiş olan ileri tarihli çeklerin düzenleme tarihleri, 09.08.2016 sonrasına denk gelmekte ise; suçun oluştuğu tarih itibarıyla çek hesabı sahipleri; KİYSV fiilinden dolayı ÇekK m. 5 gereğince adli para cezası ile cezalandırılacaklardır. Esasen bu konu, 2016 tarihinden önce piyasada çok fazla ileri tarihli çeklerin bulunması ve 6728 sayılı kanunun da herhangi bir geçiş dönemi öngörmemesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne taşınmışsa da mahkeme, söz konusu başvuruyu esastan reddetmiştir. Gerekçesinde ise, ÇekK’nun karşılıksız çek düzenleme fiilini değil, ibraz süreleri içerisinde çekin karşılıksız kalmasına sebebiyet verme fiilini suç olarak düzenlediği; bu nedenle de 09.08.2016 tarihi sonrasında KİYSV suçunu işleyenler hakkında adli para cezasının uygulanmasının suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve cezaların geriye yürümezliği ilkesi ile cezaların şahsiliği ilkesine aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Bizce de suçun işlendiği tarih itibarıyla, ileri tarihli çeklerin 09.08.2016 kanun değişikliği dönemine denk gelmesi ve bu tarih sonrası ibraz sürelerinin işlemesi nedeniyle çek hesabında karşılık bulundurmakla yükümlü olan kişilerin cezalandırılmasında, söz konusu ilkelere yönelik herhangi bir aykırılık bulunmamaktadır.
KİYSV suçunun mağduru, kanuni ibraz süreleri içerisinde elindeki çeki muhatap bankaya ibraz eden ve çek hakkında karşılıksızdır işlemini yaptıran meşru hamildir (ÇekK m. 5). Buna göre meşru hamilin, birbirini takip eden ve kopukluk bulunmayan ciro silsilesinde yer alması gerekir. Bu şartları taşıması koşuluyla suçun mağduru herkes olabilir.
3167 sayılı mülga kanundan farklı olarak ÇekK’nda, ibraz süreleri içerisinde çekin karşılıksız bırakılmasına sebebiyet veren kişiler, suçun faili olarak kanun koyucu tarafından zikredilmiştir (ÇekK m. 5). Çek hesabı sahibi, gerçek veya tüzel kişi olabilir. Çek hesabı sahibinin gerçek kişi olması durumunda, çek düzenleme yetkisi kendisine ait olduğundan fail de bizzat kendisi olacaktır. Bu bakımdan temsilci veya vekil aracılığıyla çekin düzenlenmesi durumunda dahi çekin karşılıksız kalmasından doğan cezai sorumluluk, çek hesabı sahibine aittir (ÇekK m. 5/3).
Avalistler ve cirantalar çek hesabı sahibi olmadıkları için hesapta karşılık bulundurma yükümlülükleri bulunmamaktadır ve bu nedenle de suçun faili kapsamına alınmamaktadırlar. Nitekim bu hususta Yargıtay’ın bir kararı “Suça konu çekin önyüzündeki sanık imzası aval niteliğinde olup, aval verenin hukuki sorumluluğu var ise de çek keşidecisi olarak cezalandırılması olanağı yoktur. Bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir” şeklindedir.
Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması durumunda ise tüzel kişilerin suçu faili olması mümkün olamayacağından kanun koyucu bu konuda açık bir düzenleme getirmek durumunda kalmıştır. Buna göre, tüzel kişinin mali işlerini yürütme görevini haiz yönetim kurulu üyeleri; böyle bir belirleme yapılmamışsa, yönetim kurulu üyelerinin tamamı suçun faili olarak gösterilmiştir (ÇekK m. 5/2). Bu hususta, çekin düzenlendiği tarihte yönetim kurulu üyesi olup da suçun işlendiği tarih itibarıyla yönetim kurulu üyesi olmayan kişilerin cezai sorumluluklarının bulunmayacağı; tam tersi bir durum olarak da çekin düzenlendiği tarihte yönetim kurulu üyesi olmayıp da çekin ibraz edildiği tarihte yönetim kurulu üyesi olan kişilerin ise cezai sorumluluğuna gidilebileceğini belirtmek gerekir.
Esasen bu durumun izahı, suçun gerçekleştiği anın, çekin karşılıksız kaldığı an olmasıyla açıklanabilir. Nitekim yönetim kurulu üyeleri her ne kadar çekin düzenlendiği tarihte kurulda üye olarak yer almasalar da çekin ibraz tarihinde çek hesabında karşılık bulundurmakla yükümlü olduklarından, cezai sorumluluklarına gidilebilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Bu bakımdan çekin ibraz edildiği tarihten önce yönetim kurulundan ayrılan üyenin, sorumluluğunun da ortadan kalkacağını belirtmek gerekir. Bu hususta ayrıca yönetim kurulu tarafından bu durumun tescil ve ilan edilmemiş olması da önemli değildir zira buradaki tescil kurucu nitelikte değil bildirici niteliktedir. Nitekim Yargıtay’ın konuyla ilgili bir kararı “Herhangi bir nedenle (sürenin dolması, istifa vb.) yönetim kurulu üyeliği ve dolayısıyla çekin karşılığını bankada bulundurma yetkisi, Kanunda yazılı usulüne uygun şekilde sona ermiş olan yönetim kurulu üyesinin, yönetim kurulundan ayrılması hususunun şirket yönetimi tarafından ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmemiş olması halinde; şirketin yönetim kurulundan ayrıldıktan sonra karşılıksızdır işlemine tabi olan bir şirket çeki nedeniyle kural olarak cezai sorumluluğuna gidilemeyecektir” şeklindedir.
3167 sayılı mülga kanun dönemi öncesinde karşılıksız çek düzenleme fiili, dolandırıcılık kapsamında cezalandırılmaktaydı ve bu kapsamda suçun işlenmesi için failin özel bir kastının bulunması aranmaktaydı. 3167 sayılı mülga kanun döneminde ise karşılıksız çek düzenleme fiili, bağımsız bir suç olarak düzenlenmiş ve suçun işlenebilmesi için herhangi bir kusur şartı aranmamıştır.
ÇekK’nda ise suçun manevi unsuruna ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamakla birlikte fiilin suç olarak tanımlandığı 5. maddenin gerekçesinde, ilgili suçun meydana gelebilmesi için çek karşılığının, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olacak biçimde en azından taksirli bir şekilde çek hesabında bulundurulmaması gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu gerekçenin, kusursuz ceza olmaz ilkesi ile birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun en azından taksire dayanan bir sorumluluk esasını benimsediğini belirtebiliriz. Buna göre kişinin hiçbir kusurunun olmadığı durumlarda sorumluluğuna gidilemeyecektir. Sözgelimi, doğal afet, savaş, kaza halleri gibi durumlarda çek hesabı sahibinin, çek karşılığını hesapta bulunduramamış olması; kusurundan kaynaklanmadığından cezai sorumluluğu da doğmayacaktır. Keza çekin korkutma yoluyla düzenlenmesi ya da düzenleyenin elinden iradesi dışında (çalınma, kaybolma gibi) çıkması gibi hallerde de suçun oluştuğundan bahsedilemeyecektir.
Kanun koyucunun ilgili madde gerekçesine katılmak mümkün değildir. Şöyle ki, TCK m. 21 gereği bir suçun oluşabilmesi kastın varlığına bağlıdır. Bir fiilin taksirli halinin cezalandırmaya konu olabilmesi için o fiilin taksirli halinin ilgili kanun maddesinde suç olarak düzenlenmesi gerekir (TCK m. 22/1). Buna göre ÇekK’nda KİYSV fiilinin taksirli hali açıkça suç olarak tanımlanmadığından; suçun işlenebilmesi için failin kastının aranması gerekli ve zorunludur. Bu nedenle KİYSV fiilinin kasten işlenebilen bir suç olarak kabul etmek gerekir.
C- Suçun Özel Görünüş Biçimleri
ÇekK’nda düzenlenen KİYSV suçu, harekete bitişik bir suç (sırf hareket suçu) niteliğinde olup ibraz tarihi itibarıyla çek hakkında karşılıksızdır işleminin yapılmasıyla suçun tamamlanması söz konusudur. Bu nedenle ani nitelikte kabul edilen KİYSV suçu, teşebbüse elverişli değildir. Çekin ibraz edildiği tarih ile karşılıksızdır işleminin yapıldığı tarih, aynı güne denk gelmese bile; icra hareketleri bölünemeyeceğinden fiil, ani suç kapsamında kalacak ve teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır. Bu hususta, muhatap banka tarafından yapılan karşılıksızdır işleminin, suçun objektif değerlendirebilme koşulu olduğunu yukarıda izah etmiştik.
Çek hesabı sahibinin gerçek kişi olması durumunda suça iştirak meydana gelmeyecektir. Nitekim gerçek kişinin, kendisi adına çek düzenlemesi maksadıyla başka birini temsilci veya vekil olarak tayin etmesi durumunda dahi karşılıksız çıkan çek yönünden cezai sorumluluk tamamen çek hesabı sahibi gerçek kişiye ait olacaktır (ÇekK m.5/3).
Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması durumunda ise, şirketin yönetim kurulu üyelerinden, mali işlerle görevli üyeleri; böyle bir belirleme yapılmamış ise yönetim kurulunun tüm üyeleri, müşterek fail sıfatıyla sorumlu olacaklardır (ÇekK m. 5/2).
Kanunda, KİYSV suçu bakımından gerçek içtima hükümleri öngörülmüştür (ÇekK m.5/1). Nitekim, “her bir çekle ilgili olarak bin beş yüne kadar adli para cezasına hükmolunur” ibaresinden suç hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı anlaşılmaktadır. Buna göre çek hesabı sahibinin, tek suç işleme kararı ile aynı mağdura karşı, birden fazla çek düzenlemesi durumunda dahi; karşılıksız kalan her bir çek yaprağı için cezai sorumluluğu doğacaktır. Çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı için de aynı durum geçerli olup her bir karşılıksız çek yaprağı için ayrı ayrı çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına hükmolunması gerekir. Bununla birlikte KİYSV suçunun, aynı zamanda başka bir suça sübut vermesi durumunda; fikri içtima kuralları gereğince failin en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılması gerekir.
YARGILAMA USULÜ
ÇekK’nda KİYSV suçundan dolayı failin cezalandırılabilmesi, hamilin yetkili mercilere şikâyette bulunmasına bağlı kılınmıştır (ÇekK m.5/1). Hamilin şikâyette bulunması, suçun kovuşturulması açısından bir muhakeme şartını teşkil etmektedir. Bu nedenle hamil, icra mahkemesine şikâyette bulunmadığı sürece; KİYSV suçundan dolayı uygulanması gereken yaptırımlar, icra mahkemesi tarafından re’sen uygulanmayacaktır.
2- Şikayet Hakkına Sahip Olanlar
Şikayet etme hakkı; çek hakkında karşılıksızdır işlemini yaptırmış ve çekin karşılıksız çıkması nedeniyle mağdur olmuş meşru hamile tanınmıştır (ÇekK m.5/1). Şikayet hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olması nedeniyle devredilmesi mümkün değildir.
Doktrindeki bazı görüşlere göre, şikayet hakkı sahibinin mutlaka çek hakkında karşılıksızdır işlemini yaptıran kişi olması gerekir. Bu konuda, karşılıksızdır işleminin yapılması sonrası çekin devredilmesi ya da müracaat borçlusu tarafından tahsil edilmesi hallerinde; çeki devralan veya çek karşılığını ödeyen müracaat borçlusunun şikâyet hakkının bulunmadığını dile getirmektedirler.
Bazı yazarlar ise, karşılıksızdır işlemini yaptıran yetkili hamilin yanı sıra çek karşılığını ödemek durumunda kalan müracaat borçlularının da şikayet hakkına sahip olduğunu savunmaktadır.
Bizim katıldığımız görüş ise hamil dışındaki çek sorumlularının (cirantaların ve avalistlerin) de bu davayı açmalarında hukuki yarar olduğu yönündedir. Nitekim karşılıksız çek nedeniyle hukuki sorumlulukları doğan ciranta ve avalistlerin, pekâlâ çek hesabı sahibi hakkında suç duyurusunda bulunabilmeleri gerekir. Başlatılan bir icra takibine binaen ödeme yapmak durumunda kalabilecek bu kişilerin, çek hesabı sahibi hakkında cezai işlem yaptırmak istemeleri, hayatın olağan akışına uygun gözükmektedir. Yargıtay’ın BAM ceza daireleri arasındaki karar uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin kararı da “Karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkının, çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile ‘karşılıksızdır’ işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda ‘karşılıksızdır’ işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye ait olacağına, 10.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir” şeklindedir. Bunların yanı sıra, çeki tahsil cirosuyla elinde bulunduran hamilin de çekten doğan tüm hakları kullanabilmesi nedeniyle şikayet hakkı bulunmaktadır.
ÇekK, şikayet süresinin belirlenmesi bakımından 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’ na (İİK) göndermede bulunmuştur. Buna göre şikayet süresi, fiilin öğrenilmesinden itibaren itibaren üç ay; her hâlükârda fiilin gerçekleştiği yani karşılıksızdır işleminin yapıldığı tarihten itibaren bir yıl geçmekle sona erer (İİK m. 347). Üç aylık ve bir yıllık sürelerin dikkate alınacağı gün, çekin karşılıksız kaldığı gündür. Bu nedenle de üç aylık sürenin karşılıksızdır işlemini yaptıran meşru hamil için, bir yıllık sürenin ise ciranta yönünden geçerli olduğu belirtilmektedir; meğerki ciranta, çekin karşılıksız kaldığını daha önceki bir tarihte öğrenmesin. Anlatılanlara ek olarak çek hakkında verilmiş bir ödeme yasağı yahut tedbir kararının bulunması durumunda süre, tedbir ya da yasağın kalktığı tarihten itibaren işleyecektir.
Karşılıksızdır işlemine yönelik yapılacak şikayet, yazılı veya tutanağa geçirilmek üzere sözlü bir şekilde İcra Mahkemeleri’ne yapılır (İİK m. 349). Yargıtay’ın kanun yararına bozmaya ilişkin bir kararında; KİYSV suçundan kaynaklanan şikayetlerin, doğrudan icra mahkemelerine iletilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Öğretide bir görüş, icra mahkemeleri yerine Cumhuriyet Savcılığına yapılan başvurunun kabul edilmemesi gerektiğini ileri sürmüş, savcının kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi gerektiğini savunmuştur. Nitekim İzmir BAM bir kararında, KİYSV suçunun kamu adına takibi gereken bir suç niteliğinde olmaması nedeniyle savcılığa yapılan başvurunun geçersiz olduğuna hükmetmiştir. Böyle olmakla birlikte kanaatimiz, savcılığın kendisine ulaşan şikayet dilekçesini, yetkili ve görevli icra mahkemelerine ulaştırmasıdır. Kaldı ki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 264 de kabul edilebilir bir başvurunun olması durumunda; merci tayininde yapılan hatanın, başvuru hakkını ortadan kaldırmayacağı; başvuru yapılan merciinin mevcut başvuruyu derhal, yetkili ve görevli merciye göndereceği ifade edilmiştir. (CMK m. 264/1).
Şikayet dilekçesinde sanık olarak şirket tüzel kişisini gösterilmesi suretiyle şikayette bulunulması halinde, TCK m. 20/2 gereğince tüzel kişiler hakkında cezai yaptırım mevzu bahis olamayacağından; davanın, İcra Mahkemesi tarafından reddedilmesi sorunu gündeme gelecektir. Nitekim şikayet dilekçesinde belirtilmeyen kişilerin mahkemece araştırılması imkanı bulunmamaktadır. Bununla birlikte dosya kapsamında eklenen belgelerden, şirketin malvarlığını yönetmeye yetkili üyelerin belirlenebilmesi durumunda davanın reddine karar verilmez. Böyle olmakla birlikte, şirketi temsile yetkili gerçek kişilerin ad ve soyadlarının dilekçede belirtilmesinde yarar vardır; zira söz konusu kişilerin dosya kapsamında da tespit edilememesi durumunda davanın reddine karar verilebilmektedir.
ÇekK’na göre göre KİYSV suçu, icra mahkemelerinde görülür (ÇekK m. 5/1-c. 7). Buna göre görevli mahkeme, icra mahkemeleridir. İcra mahkemelerinden anlaşılması gereken ise icra ceza mahkemeleridir.
KİYSV fiilinden dolayı açılacak davalarda; i) çekin ödenmesi için ibraz edildiği banka şubesi, ii) çek hesabının açıldığı banka şubesi, iii) çek hesabı sahibinin ya da şikayette bulunan kişinin yerleşim yeri icra mahkemeleri yetkilidir (ÇekK m.5/1-c. 8). KİYSV suçundan kaynaklanan yargılamalarda yetkinin kamu düzeninden olmadığı, bu nedenle CMK hükümleri gereğince yetki itirazının, en geç sanığın sorgusunun alınmasından önce gerçekleşmesi gerektiği hususunu belirtmek gerekir. Aksi halde yukarıda bahsedilen dört seçimlik yer mahkemesi dışında davanın başka bir yerde açılması durumunda yetki itirazının süresinde yapılmaması nedeniyle yetkisiz mahkeme, yetkili hale gelecektir.
C- Yargılama Süreci ile İlgili Özellik Arz Eden Durumlar
Yargılama usulü, İİK 347, 348, 349, 359, 351, 352 ve 353 maddelerinde belirtilen şekilde gerçekleşir. Nitekim bu hususta ÇekK yukarıda belirtilen maddelere atıfta bulunmuş, KİYSV suçu bakımından ilgili hükümler kapsamında yargılama yapılacağını düzenlemiştir (ÇekK m. 5/1). İlgili hükümlere göre şikayet hakkı sahibinin, yazılı ya da sözlü olan şikayetini icra mahkemesine iletmesiyle birlikte icra mahkemesi, yargılamanın başlaması için şikayet edenin imzasını alır ve hemen bir gün tayin eder (İİK m. 349/1). Akabinde sanığa ve varsa şikayet sahibinin belirttiği tanığa, duruşma gün ve saatini bildiren bir çağrı kağıdı gönderilir (İİK m. 349/1). Ayrıca belirtmek gerekir ki yargılamanın adli tatilde görülmesi, CMK’ya yapılan atıf gereğince mümkün değildir (CMK m. 331).
Her iki taraf da duruşma günü ve saatinde duruşmada hazır bulunmakla yükümlüdür. İcra mahkemesi gerektiğinde, tarafların bizzat duruşmada hazır bulunmasını emredebilir (İİK m. 349/2-3). Sanığın, davanın açıldığı yer icra mahkemesi dışında ikamet etmesi durumunda ise istinabe yoluyla dinlenebilmesi mümkündür (İİK m. 349/4). Sanığın, istinabe yolu dahil olmak üzere hiçbir şekilde duruşma huzuruna gelmemesi ve vekilini de duruşma günü hazır etmemesi durumunda, hakkında zorla getirme kararı verilebilir. Zorla getirme kararına rağmen duruşma huzuruna çıkarılamayan sanığın, yokluğunda yargılamaya devam edilir (İİK m. 349/5). Sanığa yapılacak usulüne uygun bir davetiyede, gelmediği takdirde yokluğunda yargılamanın yapılacağı ve hakkında aleyhe hüküm verilebileceği belirtilir. Şikayet edenin, duruşma gün ve saatinde bizzat hazır bulunmaması ya da vekil göndermemesi durumunda ise, şikayet hakkının düşeceği kanun koyucu tarafından açıkça zikredilmiştir (İİK m. 349/6).
İcra mahkemesi, tarafları dinler; tanık ve taraf ifadelerini tutanağa geçirir. Duruşma esnasında Cumhuriyet Savcısı hazır bulundurulmaz (İİK m. 350). İcra mahkemesi, taraf beyanlarını ve delilleri de dikkate alarak en geç beş gün içerisinde karar verir (İİK m. 352). İcra mahkemesinin vermiş olduğu disiplin ya da tazyik hapsine ilişkin kararlara karşı 7 gün içinde itiraz edilebilir. İcra mahkemesi itirazın incelenmesi için dosyayı, birden fazla dairenin bulunması durumunda kendisinden sonra gelen daireye; kendisinin son daire olması durumunda ilk daireye; o yerde tek icra dairesinin bulunması durumunda, asliye ceza mahkemesine; asliye ceza mahkemesi ile icra ceza mahkemesi hakiminin aynı olması durumunda ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi sonucu verilen karar kesindir. (İİK m. 353). İcra ceza mahkemesi tarafından verilen beraat, mahkumiyet, davanın düşmesi ya da reddi veya ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin kararlara karşı; kararın tefhim ya da tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye, yazılı ya da sözlü olacak şekilde beyanda bulunarak istinaf kanun yoluna başvurulabilir (CMK m. 272/1 ve CMK m. 273/1).
KİYSV suçu bakımından görülecek yargılamada sanığın, imza inkarında bulunması halinde; mahkeme durumu derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirir ve savcılıktan gelen sonuca kadar davayı bekletici mesele yapar. Nitekim bu hususta sahte imzanın ve varsa sahteciliğin kim tarafından gerçekleştirildiğinin tespiti icra mahkemelerin görev alanına girmemektedir.
KİYSV suçu bakımından yapılacak yargılama sonucunda verilecek hüküm açısından ön ödeme, uzlaşma/uzlaştırma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması düzenlemelerinin uygulanmayacağı kanun metninde açıkça belirtilmiştir (ÇekK m. 5/10).
SUÇ İÇİN KANUNDA ÖNGÖRÜLEN YAPTIRIMLAR
A- Suç İçin Kanunda Öngörülen Yaptırımlar
ÇekK ile KİYSV suçu bakımından 3 adet yaptırım öngörülmüştür. Bunlar: Adli para cezası ve koşulları meydana gelirse hapis cezası, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı ile çek yapraklarının iadesi şeklinde belirtilebilir. Çalışmamızda öncelikle adli para cezaları ve koşulları meydana gelirse uygulanacak hapis cezası ile bu cezaların uygulanabileceği kişiler ele alınmıştır. İkinci olarak ise çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı ile söz konusu yasağın uygulanabileceği kişiler irdelenmiştir. Son olarak, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına tabii olunması durumunda, bu kişilerin ellerindeki tüm çeklerin ait oldukları bankalara iade etmeleri gerektiği hususuna değinilmiştir.
2-Adli Para Cezası ve Hapis Cezası ile Bu Cezaların Uygulanacağı Kişiler
KİYSV suçunu işleyen çek hesabı sahibi hakkında, her bir çek yaprağı için bin beş yüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Bununla birlikte hükmolunacak adli para cezasının miktarı, çek bedelinin karşılıksız kalan kısmından az olamaz (ÇekK m. 5/1). Çekin karşılıksız kalan miktarının hesaplanmasında, bankanın ödemekle olduğu tutar, çek bedelinin karşılıksız kalan kısmından çıkarılmaktadır. Nitekim bu hususta hamilin, ödemeyi kabul edip etmemesinin önemi yoktur. KİYSV suçu bakımından gerçek içtima kuralları esas alındığından; adli para cezası, her bir çek yaprağı bakımından ayrı ayrı hesaplanacaktır (ÇekK m. 5/1).
Bu hususta ayrıca adli para cezalarının ertelenmesinin söz konusu olmadığını da belirtmek gerekir. Bununla birlikte 2020 yılında, küresel salgın nedeniyle ÇekK’na geçici bir madde eklenmiştir. Söz konusu maddeye göre; 24.03.2020 tarihinden önce KİYSV suçundan mahkumiyet alan kişilerin cezalarına ilişkin infazın durdurulduğuna, bu sayede durdurulma tarihinden itibaren, önce 3 ay olarak belirlenen daha sonra ise 7247 sayılı Kanun ile bir yıla çıkartılmış olan süre içerisinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının en az onda birinin ödenmesi halinde, kalan tutarın taksitler halinde ödenmesine imkan tanınmıştır (Ayrıntılı bilgi için bkz. ÇekK gm. 5).
Söz konusu adli para cezasının ödenmemesi halinde ise bu ceza, kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya çevrilmeden direkt hapis cezasına dönüştürülecektir (ÇekK m. 5/11). Bu halde uygulanacak hapis cezası üç yılı geçemez. Aynı anda birden fazla KİYSV suçunun işlenmesi durumunda ise verilecek ceza beş yıldan fazla olamaz.
Çekin, ibraz tarihinde çek hesabında karşılık bulundurmakla yükümlü olan kişiler bakımından söz konusu cezanın uygulanacağı öngörülmüştür (ÇekK m. 5/1). Çek hesabı sahibinin gerçek kişi olması durumunda suçun faili de bizzat kendisi olacağından; cezai sorumluluk da çek hesabı sahibi üzerinde kalacaktır. Temsilci ya da vekilin, çek hesabı sahibi adına çek düzenlemesi durumunda ise sorumluluk yine çek hesabı sahibine ait olacaktır. Bu hallerde temsilci ya da vekilin cezai sorumluluğuna gidilememesini, suçta ve cezada şahsilik ilkesine aykırı düştüğü belirtilmektedir. Bununla birlikte öğretide bir görüş, KİYSV suçunu işleyen temsilci ve vekil hakkında TCK dolandırıcılık suçuna ilişkin hükümlerin uygulanması yönündedir.
Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması halinde ise, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevli yönetim kurulu üyeleri; böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim kurulu üyelerinin tamamı hakkında adli para cezası ve gerektiğinde hapis cezası uygulanır (ÇekK m. 5/1). Karşılıksız çekin düzenlendiği tarihte yönetim kurulu üyesi olmayan kişinin, suçun işlendiği tarihte yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle hakkında adli para cezasının uygulanması; suçta ve cezada şahsilik ilkesine aykırılık oluşturması nedeniyle söz konusu hükmün iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuşsa da Anayasa Mahkemesi, suçta ve cezada şahsilik ilkesine herhangi bir aykırılık bulunmadığını belirtmiş; başvuruyu esastan reddetmiştir. Gerekçesinde ise, ÇekK’nda, karşılıksız çek düzenleme fiilinin değil; çekin ibraz tarihinde karşılıksız kalmasına sebebiyet verme fiilinin suç olarak düzenlendiği; bu nedenle de yönetim kurulu üyelerinin, çek hesabında karşılık bulundurma yükümlülüklerine riayet etmemeleri nedeniyle adli para cezasına hükmolunmasında, suçta ve cezada şahsilik ilkesine aykırı bir durum olmadığı belirtilmiştir. Tekrar değinmek gerekir ki, herhangi bir nedenle yönetim kurulu üyeliği sona eren üyenin, üyelikten ayrılması ticaret siciline tescil ve ilan edilmemiş olsa bile; üyelikten ayrıldıktan sonra gerçekleşecek KİYSV suçu bakımından; çek hesabında karşılık bulundurma yükümlülüğü ortadan kalkacağından, cezai sorumluluğu doğmayacaktır.
3- Çek Düzenleme ve Çek Hesabı Açma Yasağı ile Bu Yasağın Uygulanacağı Kişiler
İcra mahkemesi, görülmekte olan dava neticesinde adli para cezasıyla birlikte çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağına da hükmeder. Kişi hakkında halihazırda çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağının bulunması halinde ise bu yasağın devamına karar verir. İcra mahkemesi ayrıca, yargılama esnasında koruma tedbiri olarak da çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağına talep üzerine ya da re’sen karar verebilir (ÇekK m. 5/1). Koruma tedbiri olarak verilen çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağına karşı, kararın tefhim ve tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde icra mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz mercinin bu konuda vereceği karar kesindir (İİK m. 353/1).
Söz konusu yasak kararının ilgiliye tebliğ edilmesiyle birlikte artık o kişinin çek düzenlemesi mümkün olmayacağı gibi çek hesabı da açması söz konusu olamayacaktır. Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı olmasına rağmen, çek düzenlenmesi ya da çek hesabı açılması halinde kişiye, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren suç teşkil etmediği taktirde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası; bu kişi adına çek hesabı açan banka görevlisine ise üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir (ÇekK m. 7/7).
Çek Düzenleme ve Çek Hesabı Açma Yasağının Uygulanacağı Kişiler
Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek ya da tüzel kişi adına uygulanır. Bu kişilere ek olarak ayrıca, ilgili tüzel kişi adına çek düzenleyenler ile karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi halinde ayrıca yönetim kurulu üyeleri ve ticaret siciline tescil edilmiş şirketi temsile yetkili kişiler hakkında da bu yasak uygulanır (ÇekK m.5/1).
Çek hesabı sahibinin birden fazla kişi olması halinde ise söz konusu yasak hepsine birden uygulanmalıdır. Bununla birlikte müracaat borçlularının (ciranta ve avalistlerin) her ne kadar karşılıksız çekten kaynaklanan hukuki sorumlulukları mevcut olsa da bu kapsamda herhangi bir cezai sorumluluklarının bulunmayacağını yukarıda izah etmiştik. Buna göre ilgili kişiler hakkında ne adli para cezası ne de çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı uygulanabilir.
Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı verilen kişiler, yasaklılık süresi boyunca sermaye şirketlerinin yönetim kurullarında da görev alamazlar. Bununla birlikte mevcut üyelikleri, görevleri sonuna kadar devam eder (ÇekK m. 5/2).
4- Çek Yapraklarının İade Edilmesi
Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı uygulanan kişiler, ellerindeki tüm çekleri ait oldukları bankalara iade etmekle yükümlüdürler (ÇekK m. 5/6). Bu kapsamda yalnızca karşılıksız çekin muhatabı olduğu banka değil, varsa diğer bankalara ait çekler de iade edilmelidir. Buna ek olarak ilgili kişinin ayrıca, halihazırda düzenlemiş bulunduğu ancak henüz tahsil işlemlerinin gerçekleşmediği çeklerini de yasak kararının kendisine tebliğinden itibaren on gün içerisinde muhatap bankaya bildirmesi gerekir. Bildirim içeriğinde, çeklerin düzenleme tarihleri, çek miktarları ve varsa lehtarlarının isimleri de yer almalıdır (ÇekK m. 5/7). Söz konusu hükmün yerine getirilmemesi durumunda ise kanunda herhangi bir yaptırım düzenlenmemiştir. Çek yapraklarını iade etmesi gereken kişilerin, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına tabi kişiler olduğu hususu da son olarak belirtilmelidir.
SUÇ İÇİN KANUNDA ÖNGÖRÜLEN YAPTIRIMLARIN KALDIRILMASI
ÇekK’na göre üç halin gerçekleşmesi durumunda sanık hakkında verilen yaptırımların kaldırılabilmesi söz konusu olmaktadır. Bu haller, etkin pişmanlık, şikayetten vazgeçme ve öngörülen sürenin dolması olacak şekilde kanun koyucu tarafından zikredilmiştir. Bahse konu iki halin gerçekleşmesi durumunda, sanık hakkında verilmiş olan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kendiliğinden kalkarken; son halde kişinin, söz konusu yasağı kaldırmak için ayrıca dava açması gerekmektedir (ÇekK m. 6).
B- Etkin Pişmanlık ve Şikayetten Vazgeçme
İlgili düzenlemeye göre çek bedelini, çekin ibraz tarihinden itibaren işleyecek ticari işlerde uygulanacak faiz oranı üzerinden hesaplanacak faiz ile tamamen ödeyen kişi hakkında; görülmekte olan davanın düşmesine, mahkumiyet kararının verilmesi durumunda ise hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir (ÇekK m. 6/1). Kanun koyucunun söz konusu düzenlemesine göre, KİYSV suçundan ilgili kişinin etkin pişmanlık göstermesi durumunda hüküm tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırıldığından; sanık hakkında verilmiş olan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı da kendiliğinden kalkmış olacaktır. KİYSV suçundan dolayı birden fazla kişinin mahkum olması halinde, bunlardan yalnızca birinin dahi belirlenen tutarı ödemesi durumunda yargılama ve yasak kararının tüm hükümlüler bakımından kaldırılacağı kabul edilmektedir. Ödeme, çek hamiline, çek hamiline ödenmek üzere muhatap bankaya ya da icra dosyasına yapılabilir. Belirlenen tutarın cüzi bir kısmının dahi ödenmemesi durumunda hamil, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamaz.
KİYSV suçundan dolayı verilecek yaptırımların kaldırılmasına yol açan bir diğer hal ise hamilin şikayetten vazgeçmesidir (ÇekK m.6/2). Çek hamili, şikayetinden her zaman vazgeçebilir. Hatta bu hususta ÇekK, TCK m.73 hükmüne de istisna olacak şekilde hamilin, hükmün kesinleşmesinden sonra dahi şikayetten vazgeçebilmesine imkan tanımıştır (ÇekK m. 6/2). Hamilin şikayetten vazgeçmesi durumunda aynı etkin pişmanlıkta olduğu gibi; görülmekte olan davanın düşmesine, mahkumiyet kararının verilmesi durumunda ise hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir (ÇekK m. 6/2). Yine hükümlü hakkında verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı da hamilin şikayetten vazgeçmesiyle kendiliğinden kalkmaktadır (ÇekK m. 6/2). Birden fazla kişinin şikayette bulunması durumunda, içlerinden yalnızca birinin şikayetten vazgeçmesi halinde de aynı sonuç doğmaktadır. Benzer bir durum da birden fazla sanığın olmasında geçerlidir. Buna göre sanıklardan biri hakkında şikayetten vazgeçilmesi, tüm sanıklara sirayet edecektir.
Kaldırılan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, Merkezi Sicil Kayıt Sistemi’ne (MERSİS) ve Risk Merkezine bildirilir ve ilan edilir (ÇekK m. 5/8).
Kanun koyucu, KİYSV suçundan hüküm giyen kişilerin tekrardan ticari hayata dönebilmeleri ve çek düzenleyebilmelerine imkan tanımış ve bu kapsamdan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağını belirli bir süreyle sınırlı tutmuştur. Buna göre KİYSV suçundan dolayı mahkum olan kişi, hükmolunan adli para cezasını tamamen ödediği ya da ödememesi nedeniyle hapis cezasına çevrilen yaptırımını infaz ettiği tarih itibarıyla üç yıl ve her halde hükmün verildiği tarihten itibaren on yıllık sürenin geçmesiyle hükmü veren mahkemeden; çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasını isteyebilir (ÇekK m. 6/3). Görüldüğü üzere belirtilen sürelerin dolmasıyla söz konusu yasak kendiliğinden kalkmamaktadır. Bu konuda çek hesabı sahibinin dava açması gerekmektedir. İcra mahkemesinin bu konuda vereceği karara karşı hamil ya da çek hesabı sahibi, kararın tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içerisinde icra mahkemesine itiraz edebilir (İİK m. 353/1).
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!