Marka Hukuku Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuğa İlişkin Esaslar
Marka Hukuku Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuğa İlişkin Esaslar
- Genel Bakış
HUAK’ 1’inci maddesi; “Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır…” şeklindedir. Yukarıda da açıklandığı üzere, marka hukuku uyuşmazlıklarının özel hukuktan kaynaklanması ve çoğunluk tarafların serbest iradeleri ile çözüme kavuşturulabilmeleri nedeniyle arabuluculuğa elverişli olduğu söylenmelidir[1]. Böyle olmakla birlikte marka hukuku uyuşmazlıklarının dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı hususu da ele alınmalıdır.
HUAK m. 18/A, arabuluculuğun dava şartı olması halinde izlenmesi gereken usul ve esaslara ilişkin bir düzenlemeyi ihtiva etmektedir[2]. Marka hukukuna ilişkin hangi tür uyuşmazlıkların dava şartı arabuluculuk kapsamında kalacağı ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu[3]’na (TTK) göre belirlenecektir.
TTK m. 5/A-1; “Bu Kanunun 4[.]maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklindedir. İlgili kanun metninin lafzından anlaşılacağı üzere, ticari bir davanın konusu bir miktar para alacağı ya da tazminat alacağı olması halinde; dava şartı olarak arabuluculuk kurumunun işletilmesi gerekecektir.
Aşağıda önce ticari dava kavramına marka hukuku uyuşmazlıkları yönünden değinilecek, ardından uyuşmazlıkların dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı hususu çeşitli ihtimaller dahilinde tartışılacaktır.
2. Ticari Dava Kavramı (TTK m. 4) ve Ticari Davalarda Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamı (TTK m. 5/A-1)
TTK’nin 4. maddesi, “… tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; … d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta … öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır.” şeklindedir. Kanun lafzından da anlaşılacağı üzere fikri mülkiyet hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıklar, tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın mutlak ticari dava[4] kategorisinde yer almalıdır.
Marka hukuku uyuşmazlıkları da fikri mülkiyet mevzuatından kaynaklı olup mutlak ticari davalar arasında yer almaktadır. Nitekim TTK m. 4’ün kanun gerekçesi, “TRIPS ile WIPO anlayışına ve dünya literatüründeki gelişmeye uygun olarak ‘Fikrî mülkiyet hukukuna’ ibaresine yer verilmiş; ayrıca bu alanın dallarının adını sayma yöntemi terk edilerek, hükmün kapsamı genişletilmiştir. Çünkü, kavram TRIPS ile WIPO’nun terminolojisine uygun olarak inter alia fikir ve sanat eserlerine, markalara, patentlere, faydalı modellere, endüstriyel tasarımlara, coğrafî ad ve işaretlere, bitki çeşitleri ve ıslah haklarına, elektronik devrelerin topografyalarına, açıklanmamış bilgilere ilişkin mevzuatı ifade etmektedir. Diğer yandan, fikrî mülkiyet hukukuna ilişkin mevzuatta düzenlenen hususlardan doğan davalar, kanunen mutlak ticarî davalardır.” şeklinde olup marka hukuku uyuşmazlıklarının mutlak ticari davalardan olduğu hususu netlik kazanmaktadır.
Marka hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıklar bakımından görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olması (SMK m. 156), uyuşmazlığı ticari dava kapsamından çıkarmadığını da belirtmek gerekir. Nitekim TTK m. 4/1-d gerekçesi, “Fikrî mülkiyet hukukuna ilişkin davaların halen tek yargıçlı, fikrî ve sınaî haklara ilişkin hukuk mahkemelerinde görülmekte bulunmaları, bu mahkemelerin ihtisas mahkemeleri olarak adlandırılmaları, başka bir deyişle ihtisas mahkemesi olmaları, bu davaları ticarî dava olmaktan çıkarmaz; niteliklerini değiştirmez.” şeklindedir. Öyleyse uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmüyor oluşu, ticari dava kapsamına alınmasına engel teşkil etmez[5].
Marka hukuku uyuşmazlıkları bakımından, konusu bir miktar para olan alacak ve tazminat talepli davaların, dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı görülmektedir (TTK m. 5/A-1). Bu çerçevede, para veya tazminat alacağı içeren marka hukuku uyuşmazlıklarında dava açılmadan önce arabuluculuk sürecinin işletilmesi dava şartıdır[6].
3. Dava Şartı Arabuluculuğun Çeşitli Dava Türleri Açısından İrdelenmesi
TTK m. 5/A-1, “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklindedir.
Ticari davalardan olan marka hukuku uyuşmazlıkları bakımından talep konusunun para ya da tazminat alacağı içermesi halinde dava şartı arabuluculuğun işletileceği kuşkusuzudur. Bununla birlikte, marka hukukunda sıklıkla karşılaşılmasa da kanun maddesinde yer alan birtakım dava türleri de marka hukuku ekseninde izah edilmeye çalışılmıştır.
Menfi tespit davaları açısından kanunda zorunlu arabuluculuk şartı düzenlenmektedir[7]. Böyle olmakla birlikte, işbu düzenlemenin marka hukuku uyuşmazlıkları nezdinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Örneğin, SMK m. 154 kapsamında menfaati olan herkes, Türkiye’de gerçekleştirmeyi planladığı ya da hâlihazırda yürüttüğü ticari veya sınai faaliyetlerin, mevcut bir sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil etmediği konusunda, hak sahibinden görüş talep etme hakkına sahiptir. Hak sahibine tebliğ edildikten sonra, bir ay içerisinde işbu talebe yanıt verilmesi beklenir. Bu sürenin sonunda verilen cevap, menfaat sahibi tarafından kabul edilmediği takdirde, menfaat sahibi, fiillerinin tecavüz oluşturmadığına dair bir karar verilmesi amacıyla dava açma hakkına sahiptir. İşbu dava, marka hakkına tecavüz olmadığının tespiti amacıyla açılır ve esasında bir menfi tespit talebinden ibarettir. Böyle olmakla birlikte talep, para alacağı içermediğinden uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuk kapsamında kalması mümkün değildir (TTK m. 5/A-1). Sonuç olarak her bir menfi tespit davasının konusu ayrı ayrı irdelenmeli, para ya da tazminat alacağı içermeyen ve yalnızca tespit hükmünden ibaret olan marka hukuku uyuşmazlıklarının dava şartı arabuluculuk kapsamına alınmayacağı söylenmelidir[8]. Nitekim, para alacağı dışındaki bir hakkın veya hukuki bir ilişkinin mevcut olmadığına ilişkin menfi tespit davalarının, TTK m. 5/A kapsamında olmadığı şüphesizdir[9].
İtirazın iptali davaları ise icra-iflas hukukuna özgü olup mahkeme, bu dava ile takibin devamına ya da davanın reddine karar verir[10]. Görüldüğü üzere mahkemece alacağın tahsiline karar verilmemekte; alacağın varlığı ya da yokluğu hususunda hüküm kurulmaktadır[11]. Böyle olmakla birlikte, uyuşmazlığın doğrudan alacağın/tazminatın tahsilatını hedef alması sebebiyle, itirazın iptali davaları kanun koyucu tarafından dava şartı arabuluculuk kapsamına alınmıştır[12]. Marka hukuku uyuşmazlıkları açısından da aynı durum geçerli olup dava açılmadan önce arabuluculuk şartının yerine getirilmesi gerekecektir.
Ticari dava olarak düzenlenen ve konusu para ya da tazminat alacağı içeren davalar yönünden, arabuluculuk sürecinin işletileceği kanun lafzından bellidir. Bununla birlikte, kanunda düzenlenen diğer dava türlerinin (menfi tespit, istirdat ve itirazın iptali) istisnai düzenlemeler olduğu kanaatindeyiz. Şöyle ki, dava şartı arabuluculuk düzenlemesinin, lafzi yorumuna sıkı sıkıya bağlı kalınmadan, maddenin yorumlanarak genişletilmesi mümkün değildir. Zira, her ne kadar kanun koyucunun iradesi, arabuluculuğu yaygınlaştırmak olsa da TTK’nin 5/A maddesinin dar yorumlanması gerekir. Bu düşüncenin altında yatan sebep, dava şartı arabuluculuk düzenlemesinin hukukumuzda istisnai nitelik taşımasıdır. Arabuluculukta ise esas olan da iradilik ilkesidir (HUAK m. 3/1). Dolayısıyla, dava şartı arabuluculuk, iradilik ilkesinin, yani kural olanın istinasını oluşturmakta ve ancak kanunda açıkça düzenlenen hallerde uygulama bulması gerekmektedir[13].
4. Marka Hukuku Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Açısından Önem Arz Eden Bazı Özel Durumlar
- Kısmi Dava Durumunda Dava Şartı Arabuluculuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu[1] (HMK)’na göre, talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu hallerde yalnızca bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi mümkündür (HMK m. 109/1). Kısmi davanın açılabilmesi için en temel koşul, talebin bölünebilir olmasıdır. Bu hususta para alacakları, kısmi davaya uygundur. Marka hukuku uyuşmazlıkları yönünden de bölünebilmesi mümkün olan para veya tazminat alacakları, kısmi dava olarak mahkemeden talep edilebilir.
Dava şartı arabuluculuk kapsamına giren bir uyuşmazlık açısından, dava açılmadan önce, söz konusu usûlî talebe ilişkin arabuluculuğa başvurulması yeterlidir. Arabuluculuğun dava şartı olarak tamamlandığını gösteren son tutanakta, yalnızca hukuki ilişkiye atıfta bulunularak alacak veya tazminat talepleri üzerinde anlaşmaya varılamadığı ifade edilir; gizlilik ilkesi gereği sayısal bir açıklamaya yer verilmez. Bu nedenle, kısmi dava açılması durumunda, dava sürecinde ıslah veya talep artırım dilekçesi sunulurken yeniden arabuluculuğa başvurulması gerekmez[2].
- Belirsiz Alacak Davası Durumunda Dava Şartı Arabuluculuk
HMK m. 107 uyarınca davacının talep edeceği alacak miktarının, dava açılırken tam olarak tespit edilmesinin mümkün olmadığı hallerde açılması mümkün olan dava türüne belirsiz alacak davası denir. Belirsiz alacak davasının konusunun para alacağı olması sebebiyle dava açılmadan önde arabuluculuk sürecinin işletilmesi şarttır (TTK m. 5/A). Kısmi davada olduğu gibi belirsiz alacak davasında da talebin belirli hale gelmesinin ardından yeniden bir arabuluculuk sürecinin işletilmesi gerekmez[3].
- Davaların Yığılması (Objektif Dava Birleşmesi) Durumunda Dava Şartı Arabuluculuk
Davacı, aynı davalıya karşı olan ve birbirinden bağımsız olan birden fazla asli talebini, tek bir dava dilekçesiyle ileri sürebilir. Ancak, bu durumun geçerli olabilmesi için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı türü içinde yer alması ve her bir talep için ortak görevli ve yetkili bir mahkemenin bulunması gerekmektedir (HMK m. 110). Davaların yığılması için talepler arasında bir bağlantının bulunması şart değildir. Bu nedenle, aynı yargılama usulüne tabi olup, ortak yetkili ve görevli bir mahkemenin bulunduğu birden fazla talep, farklı hukuki ilişkilere dayansa dahi, tek bir dava dilekçesiyle ileri sürülebilir[4].
Davaların yığılmasında tek bir dava dilekçesi ile birden fazla dava ileri sürülmektedir. Bu hususta mahkeme, her bir talep hakkında tek tek karar vermek durumundadır. Keza, her bir talebin kendi özelinde ayrı ayrı dava şartı ekseninde değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, dava yığılması şeklinde ileri sürülen taleplerin tamamının para veya tazminat alacağı içermesi ve uyuşmazlıkların dava şartı olarak arabuluculuk kapsamına girmesi durumunda, tüm talepler bakımından arabuluculuk sürecinin işletilmesi gerektiği konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Öte yandan, taleplerden yalnızca bir kısmının dava şartı arabuluculuk kapsamında yer alması durumunda, mahkemenin nasıl bir yol izleyeceğinin belirlenmesi gerekir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi bir kararında, dava yığılmasına konu taleplerden yalnızca biri açısından dava şartı arabuluculuğun söz konusu olması halinde, davanın usulden reddi gerektiğini belirtmiştir[5]. Bu kararın tam aksi yönünde Yargıtay kararı[6] ise, “Dava, geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Konusu bir miktar paranın ödenmesi olan tahsil davası arabuluculuğa tabi ise de, geçerli bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespitine ilişkin dava, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan bir alacak ya da tazminat davası olmadığından arabuluculuğa tabi değildir. Bu durumda, arabuluculuğa tabi olmayan bir dava ile birlikte açılan tahsil davası da arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağından aksi yöndeki mahkeme gerekçesi isabetli görülmemiştir” şeklindedir.
Aynı dairenin marka hukuku uyuşmazlıkları yönünden vermiş olduğu karar, “Dava, marka hakkına istinaden unvan terkini, markaya tecavüzün tespiti, men’i, buna bağlı olarak da maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davanın Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra açıldığı uyuşmazlık konusu değildir. Maddeye göre, Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Somut olayda, “davaların yığılması” durumu söz konusu olup, uyuşmazlık, marka hakkına dayalı olarak unvan terkini, markaya tecavüzün tespiti, meni ve tecavüz nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarını içermektedir. Konusu bir miktar paranın ödenmesi olan tazminat istemlerine ilişkin davalar arabuluculuğa tabi ise de, unvan terkinine, markaya tecavüzün tespiti ve menine ilişkin davalar, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan bir alacak ya da tazminat davası olmadığından arabuluculuğa tabi değildir. Bu durumda, arabuluculuğa tabi olmayan bir dava ile birlikte açılan tahsil davası da arabuluculuk dava şartına tabi olmayacaktır.” şeklindedir.
Hem BAM kararına hem de Yargıtay kararına katılmak mümkün değildir. Zira daha önce de izah edildiği üzere davaların yığılmasında her bir talep, birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Öyleyse olması gereken, dava şartı arabuluculuk kapsamında kalan talepler yönünden davayı tefrik kararı ile ayırıp talebi usulden reddetmek[7] ve geri kalan talepler bakımından (dava şartı arabuluculuğa tabii olmaması sebebiyle) davaya kaldığı yerden devam edilmesi yönündedir[8]. Bu çerçevede, hem tüm talepleri dava şartı arabuluculuk kapsamında değerlendiren ve davayı usulden reddeden BAM kararına hem de hiçbir talep yönünden dava şartı arabuluculuğun aranmayacağını belirten Yargıtay kararına katılmamaktayız[9].
- Terditli Dava Durumunda Dava Şartı Arabuluculuk
Terditli dava, davacının aynı davalıya karşı birden fazla talebini, bunlar arasındaki asli ve feri ilişkiyi göz önünde bulundurarak tek bir dava dilekçesiyle mahkemeye sunmasıdır. Bu taleplerin hukuki veya ekonomik bir bağlantıya sahip olması gerekir. Mahkeme, davacının asli talebini esastan reddetmediği sürece feri taleple ilgili inceleme yapamaz ve karar veremez (HMK m. 111).
Davaların yığılmasından farklı olarak terditli davada ileri sürülen tüm taleplerin mahkemece kabulü beklenmemektedir. Esasında burada mahkemeye yönetilmiş asli bir talep bulunmaktadır. Asli talebin reddi halinde fer’î talebin kabulü mahkemeden istenir. Kanun lafzından da anlaşılacağı üzere mahkeme, asli talebi reddetmeden fer’î talebi incelememelidir.
Terditli davada, tıpkı dava yığılmasında olduğu gibi, ileri sürülen tüm taleplerin aynı yargı türüne tabi olması ve bu talepler bakımından ortak yetkili ve görevli bir mahkemenin bulunması gerekir. Bunun yanı sıra, terditli davalarda talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması zorunludur (HMK m. 111/2).
Dava şartı arabuluculuk kapsamına giren asli ya da fer’î bir talebin mevcudiyeti halinde mahkemece nasıl bir yol izleneceği kanunda düzenlenmemiştir. Bununla birlikte davanın özelliklerine göre bir değerlendirme yoluna gidilmelidir.
İlki hem asli hem de fer’î talep açısından arabuluculuk sürecinin dava şartı olması durumudur. Bu hallerde, dava açılmadan önce her iki talep yönünden de arabuluculuğun işletileceğine şüphe yoktur[10].
İkincisi ise taleplerden yalnızca asli olanın dava şartı arabuluculuk kapsamında kalma ihtimalidir. Terditli davalarda mahkemenin, öncelikle asli talebi değerlendirmesi ve asli talebin akıbetine göre bir yargılama yapması gerektiği kanunda açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle fer’î talep, arabuluculuğa tabii olmasa dahi asli talep yönünden arabuluculuk sürecinin işletilmesi uygulama açısından şarttır[11].
Son ihtimal ise yalnızca fer’î talebin dava şartı arabuluculuk kapsamında kalmasıdır. Terditli davalarda, arzu edilenin asli talebin kabulü olması nedeniyle, kişinin asıl olarak arzulamadığı bir netice yönünden dava şartı arabuluculuğa zorlanması kanaatimizce yersizdir. Bu çerçevede, asli talebin dava şartı arabuluculuk kapsamında olmaması halinde davacının, arabulucuya başvurmasına gerek kalmadan davayı açabilmesi gerekmektedir[12].
Yargıtay’ın da görüşümüzü destekler nitelikteki kararı, “… Sonuç olarak mahkemece, davacının yazılı taleplerinin yalnızca para alacağı içermediği, para alacağının terditli bu davada feri nitelikte olduğu gözönünde bulundurularak, işbu davanın zorunlu arabuluculuk şartına tabi olmayacağı kabulü ile işin esasına girmek yerine hatalı değerlendirme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” [13] şeklindedir. Yargıtay, ilk derece mahkemesince, davacının asıl talebinin, TTK’nın 5/A maddesi gereğince arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı dikkate alınarak işin esasına girilip bir karar verilmesi gerektiği hâlde, davacının öncelikli olarak arzulamadığı fer’î talebinin, arabuluculuk kapsamında değerlendirilip şartın yerine getirilmemesi sebebiyle davanın usulden reddedilmesinin hukuka aykırı olduğuna işaret etmiştir.
Uygulamada, marka hukuku uyuşmazlıkları nezdinde açılan davaların, terditli bir şekilde ileri sürüldüğü pek nadirdir. Nitekim bu hallerde dahi, taleplerden ikisi de para veya tazminat alacağına ilişkin değil, markanın akıbetine ilişkin olmaktadır. Sözgelimi, ticari temsilcinin, haksız tescilinde ya da markanın gaspı halinde dava açılması durumunda; markanın davacı adına tescil edilmesi yani devredilmesi mümkündür. Bu hallerde davacı, talebini terditli bir şekilde de ileri sürebilir. Şöyle ki, asıl talebinin hükümsüzlük olduğunu; hükümsüzlük talebinin reddi halinde ise markanın, kendi üzerine devredilmesini isteyebilir[14]. Ancak verilen örnekte, her iki talep de dava şartı arabuluculuk kapsamında yer almamaktadır.
- Seçimlik Dava Durumunda Dava Şartı Arabuluculuk
Seçimlik davalarda, davacının birden fazla seçimlik hakkı bulunmaktadır. Kural olarak bu haklardan birini seçip yargılamaya konu etmesi gerekir. Zira seçimlik hakların, terditli davaya konu olması mümkün değildir[15]. Aksi halde mahkemece, davacıya hangi seçimlik hakkını kullanmak istediği sorulmalı ve cevabı neticesinde yargılamaya devam edilmelidir[16]. Davacının kullanmak istediği seçimlik hakkın, dava şartı arabuluculuk kapsamında kalması halinde, dava şartının yerine getirilmesi gerekir. Aksi halde seçimi yapılan uyuşmazlık nezdinde arabuluculuk sürecinin işletilmemesi nedeniyle davanın usulden reddi gerekir[17]. Seçimlik taleplerden yalnızca biri, para veya tazminat alacağı içeriyor ve seçim hakkı kanunen borçluya tanınmış ise, borçlunun seçim hakkını kullanmaktan imtina etmesi halinde alacaklının dava açmadan önce arabuluculuk sürecini işletmesi gerekli ve en garanti çözüm yoludur[18].
SMK’de marka hukuku uyuşmazlıkları nezdinde düzenlenmiş bir seçimlik hak bulunmamaktadır. Dolayısıyla seçimlik davaların, marka hukuku açısından pratikte bir uygulanabilirliği bulunmamaktadır.
- Karşı Dava Durumunda Dava Şartı Arabuluculuk
Derdest bir davanın davalısının, kanunda belirlenen süreler içerisinde, davacıya yönelik olarak ileri sürdüğü ve bu davada ayrıca hüküm altına alınmasını talep ettiği usulî talepleri konu alan davaya “karşı dava” denir [19]. Karşı davanın şart ve esaslarına ilişkin hükümler HMK’nin 132 ila 135. maddeler arasında düzenlenmiştir. Mevcut düzenlemelere göre, karşı dava açma hakkı, cevap dilekçesi ile ya da cevap süresi içinde ayrı bir dilekçe sunularak kullanılabilir (HMK m. 133/1). Kanunda öngörülen sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda, mahkeme karşı davanın ayrılmasına hükmeder (HMK m. 133/2). Aynı şekilde, karşı davada öne sürülen talep ile asıl davadaki talep arasında takas veya mahsup ilişkisi bulunmalı ya da bu davalar arasında bir bağlantı olmalıdır (HMK m. 132/1-b).
Karşı dava, asıl davadan bağımsız ve ayrı bir dava niteliğinde olduğundan, asıl davanın açılması ve yürütülmesine ilişkin koşullar karşı dava bakımından da aynı şekilde geçerlidir (HMK m. 135). Buna göre açılacak karşı davada ileri sürülen talebin dava şartı arabuluculuk kapsamında yer alması durumunda, karşı davacının arabuluculuk sürecini yerine getirmesi gerekir. Aksi halde mahkeme, karşı davanın usulden reddine karar verecektir[20]. Bununla birlikte 2 haftalık cevap verme süresinde arabuluculuğun nasıl tamamlanacağı ise tartışma konusudur.
Tanrıver, davalının, söz konusu talep yönünden arabuluculuk sürecini işletip ayrı bir dava açması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca bu durumun, hak arama özgürlüğünü de sınırlandıracağını belirtmektedir[21].
Koçyiğit ve Bulur ise, HUAK m. 18/A-15 uyarınca arabuluculuğun süreleri durduracağına işaret etmiş ve arabuluculuk sürecinin tamamlanmasının ardından karşı davanın açılabileceğini ifade etmiştir[22]. Oysaki, HUAK’ta düzenlenen işbu hükmün, maddi hukuk açısından sirayet eden sürelere etki edeceği ve bu bakımdan usulî süreler açısından “durma” gibi bir etki doğurmayacağı kanaatindeyiz[23]. Bununla birlikte, mahkemece davalıya, cevap süresinin bitiminden başlayarak bir defaya mahsus olmak üzere ek bir süre tanınabilir (HMK m. 127, m. 317). Bu süre içerisinde de arabuluculuk sürecinin tamamlanamaması halinde asıl davadan bağımsız bir dava açılması gerektiği kanaatindeyiz[24]. Bununla birlikte, ayrıca açılan bu davanın HMK m. 166 uyarınca, asıl dava ile birleştirilmesi istenebilir. Açıklanan nedenlerle pratikte, dava şartı arabuluculuk kapsamına giren taleplerin, karşı dava olarak ile sürülmesinin mümkün olmadığı düşüncesindeyiz.
Marka hukuku davaları bakımından ise karşı dava yolu tercih edilmekle birlikte genel olarak hükümsüzlük talebi ileri sürüldüğünden esasında bu sorunla pek karşılaşılmamaktadır. Nitekim hükümsüzlük davası, para veya tazminat alacağı içermediğinden dava şartı arabuluculuk kapsamında değildir[25]. Bununla birlikte, karşı dava olarak markanın hükümsüzlüğü ile birlikte tazminat da talep edilirse tazminat talebi yönünden arabuluculuk sürecinin yerine getirilmesi gerekecektir.
[1] RG, 04.02.2011, S. 27836.
[2] Tanrıver, Arabuluculuk, 139; Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 161; Öcal v. dğr., Uzman Arabuluculuğa Giriş Kitabı, 227; Aksi yöndeki Yargıtay kararı “Dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş, sürecin anlaşamama ile sonuçlanması üzerine 17.12.2018 tarihli son tutanak dava dilekçesine eklenerek somut dava açılmıştır. Arabuluculuk faaliyeti tarafların anlaşamadığına ilişkin düzenlenen son tutanak tarihinden önce muaccel olan alacaklar için gerçekleştirilmiştir. Hükme esas alınan ve davacının ıslahına dayanak oluşturan bilirkişi ek raporunda; dava konusu alacaklara ilişkin hesaplama, arabuluculuk son tutanak tarihi aşılarak 31.12.2018 tarihine kadar yapılmıştır. Arabuluculuk son tutanak tarihinden sonra muaccel hâle gelen talep dönemi için arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği dikkate alındığında, bu dönem yönünden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.” şeklindedir, Y9HD, 24.02.2025 T. 2024/14530 E. 2025/1987 K. [YargıtayKararArama (Erişim Tarihi: 18.03.2025)].
[3] Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı”, 113; Öcal v. dğr., Uzman Arabuluculuğa Giriş Kitabı, 227; Murat Atalı, “Zorunlu Arabuluculuğun Yargılama Hukuku Bakımından Ortaya Çıkardığı Sorunlar” Arabuluculuğun Geliştirilmesi Uluslararası Sempozyumu (Ankara: Pozitif Matbaacılık, 2019), 141.
[4] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 162, Elif Aksoy, “Objektif Dava Birleşmesi”. Türkiye Barolar Birliği Dergisi 27 sy. 117 (2015): 208 vd.
[5] İst. BAM 16. HD, 30.05.2019 T. 2019/1244 E. 2019/1234 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 01.03.2025)].
[6] Y11HD, 17.02.2020 T. 2020/197 E. 2020/1578 K.; Aynı yönde bir başka kararı, Y11HD, 10.02.2020 T. 2019/3048 E. 2020/1093 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 01.03.2025)].
[7] Kanunda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmaması, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine yol açan bir durumdur. Ancak, arabulucuya başvurulmuş olmasına rağmen anlaşmaya varılamadığına dair son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin mahkeme tarafından belirlenen kesin süre içinde sunulmaması, davanın usulden reddedilmesine sebep olmaktadır (HUAK m. 18/A-2); Ayrılan davalar yönünden arabuluculuk süresinin, mahkemece bekletici mesele yapılması gerektiğine ilişkin görüş için bkz. Cenk Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı Arabuluculuğun Usul ve Takip Hukuku Bakımından Değerlendirilmesi”. Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi 8, sy. 1 (2021): 104; Tanrıver, “Dava Şartı Arabuluculuk”, 136; Ekmekçi v. dğr., Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, 194.
[8] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 164; Süha Tanrıver, “Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler” Türkiye Barolar Birliği Dergisi 32 sy. 147 (2020): 136; İlker Koçyiğit ve Alper Bulur, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk (Ankara: Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı, 2019), 69; Öcal v. dğr., Uzman Arabuluculuğa Giriş Kitabı, 228; Sevda Yaşar Coşkun ve M. S. Göncü Döner “Davaların Yığılması ve Terditli Davalar Açısından Ticari Dava Şartı Arabuluculuk: Mahkeme Kararları Üzerinden Bir Analiz” Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. XXIV, sy. 1-4 (2020): 113.
[9] Marka hukuku uyuşmazlıkları nezdinde açılacak davaların yığılması hakkında detaylı bilgi için bkz. II. Bölüm, Marka Hakkına Tecavüz Halinde Açılacak Tazminat Davasının Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi ve Markanın Hükümsüzlüğü Halinde Açılacak Tazminat Davasının Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi.
[10] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 168.
[11] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 168; Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı”, 106.
[12] Aynı yönde bkz. Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 169; Coşkun ve Döner “Davaların Yığılması ve Terditli Davalar”, 110; Aksi yöndeki görüş için bkz. Koçyiğit ve Bulur, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk, 69; Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı”, 107.
[13] Y11HD, 11.05.2022 T. 2020/8449 E. 2022/3730 K. [DeJureAI (Erişim Tarihi: 02.03.2025)]; Aynı yönde benzer kararlar için bkz. Erzurum BAM 3. HD, 08.03.2024 T. 2024/178 E. 2024/546 K., Antalya BAM 11. HD, 17.10.2023 T. 2021/2188 E. 2023/1654 K., İstanbul BAM 16. HD, 15.11.2029 T. 2019/2603 E. 2019/ 2482 K. [DeJureAI (Erişim Tarihi: 02.03.2025)].
[14] Bkz. Y11HD, 04.04.2011 T. 2009/9836 E. 2011/3827 K. Çolak, Marka, 1174.
[15] Seçimlik hakların terditli davaya konu olamayacağına ilişkin bkz. Y3HD, 14.10.2024 T. 2023/1027 E. 2024/3050 K. [DeJureAI (Erişim Tarihi: 02.03.2025)].
[16] Yargıtay görüşü de bu yöndedir, bkz. Y13HD, 13.02.2012 T. 2011/18627 E. 2012/2827 K., Y13HD, 17.02.2020 T. 2016/27257 E. 2020/2249 K. [DeJureAI (Erişim Tarihi: 02.03.2025)].
[17] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 168.
[18] Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı”, 109; Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 170; Öcal v. dğr., Uzman Arabuluculuğa Giriş Kitabı, 230.
[19] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 171.
[20] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 172.
[21] Tanrıver, Arabuluculuk, 140; Aynı yönde bkz. Ekmekçi v. dğr., Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, 191-192.
[22] Koçyiğit ve Bulur, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk, 69; Benzer görüşte bkz. Cenk Akil, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun Kapsamı” Prof. Dr. Ejder Yılmaz’a Armağan C.1. Emel Hanağası ve Mustafa Göksu (Ed.), (Ankara: Yetkin Yay., 2014), 115.
[23] Aynı yönde bkz. Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 173; Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı”, 108.
[24] Aynı yönde bkz. Öcal v. dğr., Uzman Arabuluculuğa Giriş Kitabı, 231.
[25] Detaylı bilgi için bkz. II. Bölüm Hükümsüzlük Davalarının Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi.
[1] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 303.
[2] HUAK m. 18/A-2; “İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.” şeklindedir.
[3] RG, 14.02.2011, S. 27846.
[4] Mutlak ticari davalar hakkında detaylı bilgi için bkz. Rıza Ayhan v. dğr. Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar (Ankara: Yetkin Yay., 2022), 4 vd.; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku (Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2024), 25 vd.; Tamer Bozkurt, Ticari İşletme Hukuku (Ankara: Yetkin Yay., 2022), 135 vd.; Şaban Kayıhan, Ticari İşletme Hukuku (Ankara: Seçkin Yay., 2021), 111 vd.
[5] Kanun lafzına rağmen aksi yöndeki görüş için bkz. Tanrıver, Arabuluculuk, 151.
[6] Canan Küçükali, “Türk Hukukunda Arabuluculuğun Gelişimi” Terazi Hukuk Dergisi 16, sy. 178 (2021): 1115; Şafak Narbay ve Muhammed Akkuş, “Ticari İş ve Tüketici İşlemi Kavramları Ekseninde Görevli Mahkeme ve Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Düşünceler” Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, sy. 44 (Ekim 2020): 325.
[7]Ali Cem Budak, “Ticari Davalarda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” MİHDER 42 (2019): 33; Abdülhamit Yılmaz, “Bölge Adliye Mahkemesi Kararları Işığında Ticari Davalarda Zorunlu Arabuluculuk ve Tüketici Kredisi Sözleşmeleri”. Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 4, sy. 1 (2018): 229.
[8] Ali Paslı, “Ticari İşletme ve Ticaret Şirketleri Bakımından Zorunlu Arabuluculuğun Değerlendirilmesi: Türk Ticaret Kanunu 5/A Maddesinin Yorumlanması” Ticari Uyuşmazlıklarda Zorunlu Arabuluculuk, Mehmet Ertan Yardım ve Ceyda Süral Efeçınar (Ed.), (Ankara: Seçkin Yay., 2019), 19.
[9] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 146.
[10] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 142.
[11] Paslı, “Ticari İşletme ve Ticaret Şirketleri Bakımından Zorunlu Arabuluculuğun Değerlendirilmesi: Türk Ticaret Kanunu 5/A Maddesinin Yorumlanması”, 22; Aksi yöndeki görüş için bkz. Tanrıver, Arabuluculuk, 155-156.
[12] İtirazın iptali davalarında alacaklının, bir miktar paranın tahsilini amaçladığını ve bu nedenle dava açılmadan önce arabuluculuk sürecinin işletilmesi gerektiğine ilişkin, kanun maddesini destekler nitelikteki emsal karar, “Her nekadar 7155 Sayılı Yasa ile getirilen ticari davalardaki zorunlu arabuluculuk düzenlemesinde, ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri bu kapsama alınmışsa da, itirazın iptali davalarının da, alacak talepleri kapsamında değerlendirileceği kabul edilmelidir. Yasanın amacı ve düzenleniş şeklinde, alacak ve tazminat davaları olarak değil talepleri olarak yazılmış olması da dikkate alındığında, somut davadaki gibi parasal alacağa ilişkin itirazın iptali davalarının zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu değerlendirilmiştir.” şeklindedir, İst. BAM 3. HD, 11.0.2029 T. 2019/1248 E. 2019/1197 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 01.03.2025)]; Nesibe Kurt Konca, “Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı (Zorunlu) Arabuluculuk” SETA Perspektif (2018): 5; Ali Paslı, “ Ticari İşletme ve Ticaret Şirketleri Bakımından Zorunlu Arabuluculuğun Değerlendirilmesi: Türk Ticaret Kanunu 5/A Maddesinin Yorumu”, Mehmet Ertan Yardım ve Ceyda Süral Efeçınar (Ed.), (Ankara: Seçkin Yay., 2019), 22; Koçyiğit ve Bulur, Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı Arabuluculuk, 67; Aksi görüş için bkz. Süha Tanrıver,“Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler” Türkiye Barolar Birliği Dergisi 32 sy. 147 (2020): 123; Barış Toraman, “Takip Hukukuna Özgü Bazı Davaların Dava Şartı Arabuluculuğa Tâbi Olup Olmadığı Sorunu” Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (2020): 3152.
[13] TTK m. 5/A’nın dar yorumlanması gerektiği hakkında benzer görüş için bkz. Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 157; Dava şartı arabuluculuğun istisnai bir düzenleme olduğu ve bu kapsamda genişletilerek yorumlanmasının hatalı olduğuna ilişkin bir başka benzer görüş için bkz. Tanrıver, Arabuluculuk, 145.




![[Downloader.la]-689c22110197e](https://www.miahukukdanismanlik.com.tr/wp-content/uploads/2025/08/Downloader.la-689c22110197e.jpg)
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!