9.HD 2018/456 E., 2020/20143 K. ve 24.12.2020 Tarihli Karar
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin … Belediyesinde sigortalı olarak çalışmakta iken başka bir kuruma nakledildiğini, ancak davalı Belediyenin davacının bir kısım hak ve alacaklarını ödemediğini ileri sürerek, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil alacakları ile ikramiye, odun kömür, deri mont, yazlık kışlık kıyafet, yıllık izin ve sendikal ikramiye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının toplu iş sözleşmelerine dayalı istemiş olduğu deri mont, odun, kömür, yazlık kışlık kıyafet taleplerinin değerlerinin çok yüksek ve fahiş olduğunu, sendika ikramiyesi, izin alacağı, fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücreti alacağının da bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve ileri sürülen temyiz sebeplerine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 194. maddesinde, somutlaştırma yükü düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrası uyarınca, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli bir şekilde somutlaştırmakla yükümlüdür. Madde gerekçesinde, maddenin ihdas amacının, uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek olduğu belirtilmiştir. Gerekçenin devamında, “Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Genel geçer ifadelerle, somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşul vakıalara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen sonuçlarına katlanacaktır.” şeklindeki ifadelere yer verilerek somutlaştırma yükünün anlam ve önemi vurgulanmıştır.
Davacının dilekçesinde talebine dayanak yaptığı bazı iddialar (vakıalar) olmakla birlikte, bunlar somut ve açık değilse, o zaman somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinden söz edilmelidir. Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden ne karşı tarafın sağlıklı savunma yapması ne de sağlıklı bir hüküm verilmesi mümkündür. Çünkü, karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen iddialar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur (m. 27). Keza, hükümde nelerin yer alması gerektiğini belirten Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 297 gereğince, tarafların iddia ve savunmalarının, uyuşmazlık noktalarının, hükmün dayandığı ve sabit görülen vakıların, tam olarak gösterilmesi aranmaktadır (m. 297/1-c). Somut vakıalar olmadan, hâkimin sağlıklı ve somut bir karar vermesi de mümkün değildir.
Davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekan ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekân, kişi, oluş şekli gibi unsurlarıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya, ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Vakıaların somutlaştırılmasından sonra, karşı tarafça savunma yapılabilir ve mahkemece bir vakıa tam olarak algılanabilir, ispat faaliyeti yürütülebilir ve vakıa üzerinde inceleme ve tartışma yapılarak karar verilevilir (Atalay, s. 31 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 665). Soyut ve genel ifadelerle dilekçe yazmak, tarafın kendi bilmediği bir şeyi karşı tarafın bilmesini ve mahkemenin de talepte dahi bulunanın bilmediği, somut olarak ileri sürmediği, belirsiz bir şeyden sonuç çıkarmasını beklemek anlamına gelir ki, bu durum hukuk kuralları bir yana mantık kurallarıyla da bağdaşan bir durum değildir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere, dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahkemenin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olarak getirmek durumundadırlar. Unutmamak gerekir ki, talebin tam tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi, talep konusu belirsiz olsa dahi, Kanun hukuki ilişkinin belirtilmesini zorunlu kılmıştır (HMK m. 107). Çünkü, kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz.
Somutlaştırma yükü de iddia yükü gibi usûlî bir yük olmakla birlikte (Atalay, s. 36), sonucu iddia yükünden farklıdır. İddia yükünde ortada bir vakıa yokken, somutlaştırma yükünde bir vakıa mevcut, ancak kanunun aradığı şekilde açık ve somut değildir. Bu durumda, özellikle hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) ile ön inceleme hükümleri (HMK m. 320, 137, 140) dikkate alınmalıdır. Çünkü, “maddi ve hukuk açıdan belirsiz yahut çelişkili” hususlarda hâkim davayı aydınlatmak durumundadır (V. Karaaslan, Medenî Usûl Hukukunda Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, … 2013). Somut olmayan vakıalarda, maddi ve belirli ölçüde hukuki belirsizlik mevcuttur, bu belirsizliğin giderilmesi gerekir. Bu belirsizlik dilekçelerin verildiği aşamada giderilebileceği gibi, özellikle gerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 320 gerekse m. 137 ve 140 hükümleri gereğince, hâkim tarafından bu konuda çaba gösterilmesi gerekir. Çünkü, ön incelemede tarafların iddia ve savunmalarının tespit edilmesi, anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaların tek tek belirlenmesi gerekli ve zorunlu olup bu aynı zamanda hâkimin ödevidir. Bu çerçevede hâkimin ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu sebeple, sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi, Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır. Bunun gibi, tarafların üzerinde bulunan yükleri (iddia, somutlaştırma ve ispat yükü) ve hâkimin görevi ve ödevini bilirkişinin üzerine yıkarak, bilirkişinin bu tespitleri yapması da beklenemez ve bu tespitlere göre de dava yürütülemez. Zira, tarafın iddiası olmayan veya somutlaştırmadığı bir hususu, bilirkişi incelemez, değerlendiremez; bilirkişi hâkimin yerine de geçerek davayı aydınlatamaz, uyuşmazlık ve vakıa belirlemesinde bulunamaz. Bilirkişi ancak, varolanı inceleyebilir, açıklayabilir, teknik bilgisiyle istenen hususu tespit edebilir. Başlangıçta taraflarca ve hâkim tarafından gerçekleştirilmeyen bu işlemlerin sonradan bilirkişi marifetiyle giderilmesi usûlen mümkün değildir.
Eğer somutlaştırma yükü, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse, o zaman bu yüke bağlanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükünün yerine getirmemenin yaptırımı, ispat yükünü yerine getirmemektir. Bu ise, aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde gerçekleşecektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirmediğinden, ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu da davanın esastan reddi olup işin esası bakımından kesin hüküm oluşturacaktır. (Atalay, s. 36; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 666; Umar, s. 144).
Sonuç olarak dava dilekçesinde, gerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 119/1-e gerekse m. 194 gereğince somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması halinde, önce hâkim davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği, somut olmayan hususların belirlenmesini (yeni bir vakıa meydana getirmeden, sadece mevcut vakıa kapsamında) davacıdan istemeli, bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmeli, bu eksiklik tamamlanmaz, somutlaştırma gerçekleşmezse, ispatsız kalan davanın reddine karar verilmesi gereklidir.
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde çalışma şekli ile günlük ve haftalık çalışma süresi, hangi hafta tatili ve genel tatillerde çalıştığına dair herhangi bir beyanda bulunmadan fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacağı talebinde bulunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, tanık beyanlarından hareketle dava konusu alacaklar hesaplanmıştır. Dava dilekçesi, dava konusu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları bakımından hiçbir açıklama içermemektedir. Bu durumda, öncelikle davacıya anılan alacak talepleri yönünden, haftada kaç gün günde kaç saat çalıştığı, ne kadar ara dinlenme kullandığı, ayda kaç hafta tatilinde çalıştığı ve hangi genel tatillerde çalışmasını sürdürdüğü yukarıdaki ilkeler doğrultusunda açıklattırılmalı ve oluşacak sonuca göre anılan alacaklar yeniden bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Somut açıklama içermeyen talepler hakkında tanık anlatımı ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3- Dava konusu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarının hesabı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut dosyada, dava konusu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları hususunda davacı tarafça somutlaştırma yükümlülüğünün yerine getirilmesi halinde, gerekirse tanıklar yeniden dinlenerek davacının çalışma şekli açıklığa kavuşturulmalıdır. Yargılama sırasında dinlenen tanıkların beyanları hesaplamaya elverişli değildir. Tanıklardan, davacının haftada kaç gün çalıştığı, günde kaç saat çalışıp ne kadar ara dinlenme kullandığı ve ayda kaç hafta tatili ile hangi genel tatillerde çalıştığı hususları sorularak sonuca gidilmelidir. Hesaplamaya elverişli, somut ve açık beyan içermeyen tanık anlatımlarına itibarla anılan alacakların hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4- Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
Hafta tatili ve genel tatil alacaklarının ispatı hususunda da aynı ilkeler geçerlidir.
Somut olayda, davalı tarafça sunulan puantaj kayıtları dikkate alınmadan hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Bir kamu kurumu olan davalı … işyerinde düzenlenen puantaj kayıtlarının bulunduğu dönem bakımından fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları puantaj kayıtlarına göre hesaplanmalı, puantaj kaydı bulunmayan dönemler yönünden ise tanıkların kendi çalışma dönemleri ile sınırlı olarak beyanlarına itibar edilerek hesaplama yapılmalıdır. İşyeri kaydı olan dönem için de tanık beyanlarına göre hesap yapılması ve tanıkların kendi çalışma döneminden daha fazla süre için beyanlarının hükme esas alınması da hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
5- Somut dosyada, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının haftanın 7 günü günde 8 saat çalıştığı ve toplu iş sözleşmesi gereği haftada 40 saati aşan 16 saatin fazla çalışma olduğu kabul edilmiş ve aynı zamanda cumartesi ve pazar günleri için de hafta tatili alacağı hesaplanmıştır. Davacı lehine ayrıca hafta tatili ücretine hükmedildiğinden, mükerrer ödemenin önüne geçilebilmesi için hafta tatili günleri bakımından 7.5 saati aşan çalışmalar fazla çalışma olarak dikkate alınmalıdır. Belirtilen yön gözetilmeden verilen karar hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
6-Fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarının uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda indirim yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır . Ancak, fazla çalışmanın taktiri delil niteliğindeki tanık anlatımları yerine, yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir.
Somut uyuşmazlıkta, dava konusu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacakları tanık anlatımlarına göre hesaplanmış olup, Mahkemece hesaplanan tutarlardan indirim yapılmaması ve ileride açılabilecek ek dava yönünden indirim tutarının belirlenmemesi de başka bir hatalı yöndür.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.12.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!