|Bizim milletimizin adalet düzeyi,
başka milletlerin adaletinden
aşağı kalamaz.
M.Kemal Atatürk

MARKA HAKKINA TECAVÜZDEN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLARIN ARABULUCULUK AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Marka Hakkına Tecavüz

  1. Genel Bakış

Marka hakkına tecavüz, başkasına ait bir markanın, sahibinin izni olmaksızın kanunda sayılan hallerle sınırlı olacak şekilde kullanılması olarak tanımlanmaktadır[1]. Esasen bir çeşit haksız fiil niteliğindedir[2].

Marka hakkına tecavüz sayılan haller, SMK m. 7’ye atıf yapılmak suretiyle SMK m. 29’da düzenlenmiştir. Yedinci maddede “marka tescilinden doğan hakların kapsamı ve istisnaları” düzenlenmekte iken yirmi dokuzuncu maddede “marka hakkına tecavüz sayılan fiiller” ele alınmaktadır. Marka hakkına tecavüz halleri, ele alırken her iki maddenin de birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira, tescilden doğan hakların kapsamı ve ihlali, tecavüz fiiline sübut verecektir. Aşağıda öncelikle, marka hakkına tecavüz sayılan fiillerin ortak özellikleri ele alınacak; ardından kanunda tecavüz sayılan haller incelenecektir.

  1. Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiillerin Ortak Özellikleri

Marka hakkına tecavüz sayılan fillerin ortak özelliği, markanın ticari amaçla kullanılmasıdır[3]. Esasen, markanın kişisel kullanımı ile kâr elde etmeye yönelik ticari faaliyetlerinin birbirinden ayrılması sebebiyle kanun koyucu ticari kullanımı tecavüz fiili olarak özellikle hüküm altına almıştır[4].

Ticari amaçla marka kullanımı kavramı, her somut olaya özgü olarak ayrı ayrı değerlendirilmesi ve geniş bir perspektifte yorumlanması gereken bir husustur. Bu bağlamda, marka kullanımının mutlaka doğrudan bir ekonomik kazanç sağlamak zorunda olmadığı söylenebilir. Örneğin bir işletme, gelecekteki satışlarını artırma amacı güderek ürünlerini bedelsiz dağıtabilir ve tecavüz teşkil eden markasını bu ürünlerin ambalajlarına yerleştirebilir. Bu durumda, söz konusu eylem ticari bir menfaat amacı taşıdığı için marka hakkına tecavüz fiilinin meydana geldiği kabul edilmelidir.[5].

Bir diğer ortak özellik ise kullanılan işaretin, marka hakkının koruma alanına giren bir işaret olması ve bu kullanımın, ilgili mal veya hizmetle doğrudan ilişkilendirilmesi gerekmektedir[6].

Bu hususta, salt başkasının markasının kullanımına giren bir marka için tescil başvurusunda bulunulması; markanın kullanımı sayılamayacağından marka hakkına tecavüz de oluşturmayacaktır[7].

Marka hakkına tecavüz fiillerinin son ortak özelliği ise fiilin kural olarak Türkiye’de işlenmesi gerektiğidir. Buna göre, Türkiye’nin siyasal ve coğrafi sınırları içerisinde kalan ticari ve markasal kullanıma karşı marka hakkı sahibi koruma altındadır[8]. Bu duruma istisna teşkil eden markalar, Paris Anlaşması çerçevesinde korunan ve tanınmış markalardır. Bu markalar, Türkiye’de tescil edilmemiş olmalarına rağmen, Türkiye’de gerçekleştirilen haksız kullanımlara karşı koruma altındadır[9].

  • Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Haller

Marka hakkına tecavüz sayılan hallerin incelemesinde SMK m. 29 ile m. 7’nin birlikte ele alınması gerekir. Bu kapsamda öncelikle hangi kullanımların, marka hakkına tecavüz teşkil edeceği incelenecek; daha sonrasında ise m. 29 kapsamında tecavüz sayılan haller açıklanacaktır.

  • Tescilli Marka ile Aynı Olan Bir İşaretin, Tescil Kapsamına Giren Mal veya Hizmetlerde Kullanılması (SMK m. 7/2-a)

TÜRKPATENT’in yayınlamış olduğu Marka İnceleme Kılavuzu[10]’nda aynılık, “karşılaştırılan işaretlerin özdeş, farksız, tıpa tıp taklit, aynen veya birebir kopyaları olmaları” şeklinde açıklanmıştır[11]. Bu halde, markaları oluşturan unsurların birebir aynı olması gerekir. Bu kapsamda markalar arasında renk, boyut veya yazı karakteri gibi farklılıkların bulunması, markaların ayniyetini etkilemeyecektir[12].

Tescilli markanın birebir kullanımı, SMK m. 7/2-a’da düzenlenen marka hakkına tecavüz halleri arasında yer almaktadır. Burada esasen markanın birebir aynısı, tescilli olduğu aynı mal ve hizmet için kullanılmaktadır. Elbette ki bu kullanımın, ticari bir amaç gütmesi de gerekir. İşbu ihlal bakımından markalar arasında bir ayniyet bulunmaktadır. Sözgelimi, 43. sınıfta tescilli ABC markasının, gene otel hizmetleri bakımından ve marka hakkı sahibi dışında kullanılması halinde ABC markası bakımından ihlal hali gündeme gelecektir. Zira hem markalar bakımından hem de hizmet verildiği sınıf bakımından bir ayniyet söz konusu olmaktadır[13]. Buna karşılık ABC markasının aynısının, 41. sınıfta kullanılması ise herhangi bir ihlale sebebiyet vermeyecektir. Bu hususta ABC markasının tanınmış bir marka olması istisna kapsamında kalmaktadır. Zira bu halde, farklı mal ve hizmet sınıfında dahi kullanılması marka için ihlal teşkil edecektir[14].

Bu hususta ayrıca SMK’nin 7/2-a ile 29/1-b maddelerinin de karşılaştırılması gerekir. Şöyle ki; 7. maddede “aynı marka” ibaresine yer verilmiş iken 29. maddede “aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer marka” kullanımı söz konusudur. Markanın birebir aynı olması durumunda hem 7. hem de 29. maddeye dayanılırken; markanın ayırt edilemeyecek derece benzerinin taklit[15] edilmesi halinde ise 29. maddeye dayanılarak tecavüz iddiası ileri sürülmelidir[16].

  • Tescilli Marka ile Benzer İşaretin, Aynı veya Benzer Mal ve Hizmetlerde Kullanılması Durumunda Halk Tarafından Karıştırılma veya İlişkilendirilme Olasılığı (SMK m. 7/2-b)

Tescilli marka ile karıştırılma ihtimali yaratılarak meydana gelen tecavüz hali, SMK m. 7/2-b’de düzenlenmiştir. Karıştırma, aldatıcılık ve benzerlik anlamına gelen iltibas sözcüğünün[17] marka hukukunda tanımlanması ise, kişinin markasını kendisinden önceki marka hakkı sahibinin markasına benzetmesi ve bundan ticari bir çıkar sağlaması şeklinde kabul edilebilir[18]. Karıştırılma ihtimali, markanın tesciline engel olmakla birlikte aynı zamanda marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir[19].

  • Tescilli Markanın Yüksek Tanınmışlık Düzeyinden Haksız Yararlanma, İtibarını Zedeleme veya Ayırt Edici Niteliğini Zayıflatma Amaçlı ve Haklı bir Sebep Bulunmaksızın Kullanılması (SMK m. 7/2-c)

SMK ile Türkiye’de, belli bir zaman diliminde tanınmışlık kazanan önceki tarihli marka ile aynı veya benzer bir markanın tescili mümkün olmayıp; tescil edilmesi hali de önceki markanın ihlalini oluşturmaktadır. Üstelik bu halde, sonraki tarihli markanın tescil edildiği sınıfın da herhangi bir önemi bulunmamaktadır[20].

Markanın, SMK hükümleri çerçevesinde korumadan yararlanabilmesi için yalnızca tanınmış olması yeterli değildir. Bunun yanı sıra, markanın tanınmışlığından haksız bir yarar sağlanması veya markanın itibarına zarar verilmesi ya da markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi gibi şartlardan en az birinin de sağlanması gerekmektedir (SMK m. 7/2-c).

  • İşaretin Mal ve Ambalaj Üzerine Konulması (SMK m. 7/3-a)

Yukarıda açıklananlar ışığında, tescilli marka ile aynı olan bir işaretin, aynı mal veya hizmetlerde kullanılması; aynı ya da benzer işaretin, karıştırılma olasılığı yaratacak şekilde benzer mal veya hizmetlerde kullanılması ya da tanınmış bir markanın örneğin, haksız yarar sağlamak amacıyla aynı ya da benzer bir işaretle farklı mallarda veya bu malların ambalajlarında kullanılması, marka hakkına tecavüz olarak değerlendirilir (SMK m. 7/3-a)[21]. İşaretin, mal veya ambalaj üzerine konulması, marka ile malın kendisi arasındaki fiziki bağlantıyı ihtiva eder. Bu kapsamda fiziki bağlantının yapıştırma, zımbalama veya dikme şekillerinde gerçekleştirilmesi mümkündür[22]. Elbette ki fiilin tecavüz teşkil edebilmesi için ticari amaçla gerçekleştirilmesi gerekir[23].

  • İşareti Taşıyan Malın Ticari Amaçla Elde Bulundurulması

SMK m. 7 kapsamında haklı bir sebep olmaksızın malın elde bulundurulması hali, henüz pazara sunulmamış olsa dahi tecavüz fiilini oluşturacaktır. Nitekim, ticari amaçlarla malı elinde bulunduran kişinin işbu malları pazara sürmüş olması şartı aranmamaktadır (SMK m. 7). Yalnızca bu haliyle dahi tecavüz fiilinin gerçekleştiği söylenmelidir[24].

Ayrıca, ticari amaçla malı elinde bulunduran kişinin kusurunun bulunmasa bile, tecavüz fiili sübut bulacaktır. O halde örneğin; toptancı, perakendeci, komisyoncu veya taşımacılar; malları ticari amaçla ellerinde bulundurduklarından tecavüz fiilini bilgileri olmasa dahi işlemiş olurlar[25]. Bu hususta, ellerinde bulundurdukları malların miktarının da herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Esas olan malların, ticari amaçla bulundurulmuş olmasıdır[26].

  • İşareti Taşıyan Mal için Ticari Amaçlı Teklifte Bulunmak, Malların Piyasaya Sürülmesi ve İşareti Taşıyan Malların İthal ya da İhraç Edilmesi (SMK m. 29, m. 7/3-b ve m. 7/3-c)

SMK 29. ve 7. maddelerinde, “markanın piyasaya sürülmesi”, “teslim edilebileceğinin teklif edilmesi”, “malın bu amaçlarla stoklanması”, “işaret altında hizmetlerin sunulması veya sunulabileceğinin teklif edilmesi” fiilleri, marka hakkına tecavüz olarak sayılmıştır[27]. SMK m. 29’da 7. maddeden farklı olarak ‘bildiği’ veya ‘bilmesi gerektiği halde’ ibareleri de eklenmiştir (SMK m. 29). İşbu husus, iki madde arasında çelişki oluşmasına sebebiyet vermiştir. Şöyle ki, 7. maddeye göre markayı bu şekilde elinde bulunduran kişinin herhangi bir kusurunun bulunmaması halinde dahi tecavüz fiilinin gerçekleştiği kabul edilirken; m. 29 kapsamında ilgili fiilin tecavüz kabul edilebilmesi, markanın ihlal teşkil edip etmediğinin bilinmesine bağlı kılınmıştır[28]. Bu kapsamda, işareti taşıyan mal ve hizmetlerin satılması, satışı için öneride bulunulması, marka hakkına tecavüz oluşturan fiillerdir[29]. Keza, marka hakkı sahibinin izni olmaksızın markanın piyasaya sürülmesi de marka hakkına tecavüz teşkil edecektir (SMK m. 29)[30].

Marka hakkı sahibi, izni olmaksızın markayı izinsiz şekilde taşıyan malların, ithal veya ihraç edilmesini önleme hakkına sahiptir (SMK m. 7/3-c)[31]. Üstelik markanın, yurt dışında üçüncü bir kişi adına tescilli olması da sonucu değiştirmemektedir[32].

  • İşaretin, İş Evrakında[33] ya da Reklamlarda Kullanılması (SMK m. 7/3-ç)

SMK m. 7/3-ç’ye göre, marka sahibinin izni olmadan, markanın üçüncü kişiler tarafından iş evraklarında ve yazılı veya sözlü reklamlarda kullanılması, marka hakkına tecavüz eder. Daha önce de değinildiği üzere, markanın mutlaka fiziki satışa konu olması gerekmez. Nitekim markanın, reklamlarda veya kartvizit[34] gibi iş evraklarında kullanılması halinde de marka hakkına tecavüz fiili sübut bulacaktır[35].

Değinilmesi gereken bir diğer husus ise perakendecilerin, sattıkları ürünler için reklam yapmalarıdır. Kural olarak perakendecilerin, sattıkları orijinal ürünler bakımından reklam yapması mümkün olup marka hakkı sahibi tarafından engellenememektedir (SMK m. 7/5). Zira burada markanın itibarını zedeleme ya da markadan haksız bir yarar sağlama gibi bir amaç bulunmamaktadır. Bununla birlikte perakendecinin yetkili satıcı olmamasına rağmen kendisini bu şekilde göstermesi halinde, marka hakkına tecavüz fiilli gerçeklemiş olur. Keza marka hakkı sahibine ait işletmenin bir şubesiymiş izlenimini veren reklamlar da marka hakkına tecavüz teşkil etmektedir[36].

  • İşaretin İnternet Ortamında Kullanılması (SMK m. 7/3-d)

Bir markanın, tam olarak aynı ya da benzer şekillerde, internet üzerinden ticari etki yaratmak amacıyla yönlendirici anahtar kelimeler veya kodlar şeklinde kullanılması, marka hakkının ihlali olarak kabul edilmektedir (SMK m. 7/3-d).

Markanın internet ortamında kullanılmasının, marka hakkına tecavüz teşkil edebilmesi için kullanımının, meşru bir bağlantı olmadan gerçekleşmesi gerekir[37]. Bu kapsamda markayı internette kullanan kişi, markanın sahibi olduğunu veya markanın kullanımı konusunda hukuken bir hakkı[38] olduğunu ispat etmesi halinde tecavüz fiili sübut bulmayacaktır[39].

  • İşaretin, Ticaret Unvanı ya da İşletme Adı Olarak Kullanılması (SMK m. 7/3-e)

SMK’nin 7. maddesine göre, marka hakkı sahibinin izni olmaksızın markanın üçüncü bir kişi tarafından “ticaret unvanı” ya da “işletme adı” olarak kullanılması da marka hakkına tecavüz fiiline sübut verir. Burada esasen tescile engel yaratan husus, ticaret unvanının marka gibi kullanılmasıdır. Bu halde marka hakkı sahibi, ticaret unvanının markasal kullanımını engelleyebilir[40]. Nitekim Yargıtay’ın da konuyla ilgili emsal bir kararı, “…[d]avalının ‘…’ ibaresini tabela, pano, iş evrakı ve kartvizitlerinde ticaret unvanına dayalı olarak kullandığı gerekçesiyle davacının tabela, pano, iş evrakı ve kartvizitlerdeki ‘…’ ibaresinin silinmesi talebinin reddine karar verilmiştir. Oysa, dosya kapsamından davalının tabelalarında “Korkmaz Ticaret” ibaresini markasal olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece, bu husus gözetilerek ‘…’ ibaresini tabelalardan çıkartılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddi doğru olmamış, asıl davada kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.” [41] şeklindedir. Görülmektedir ki mahkeme, ticaret unvanının ancak markasal olarak kullanılması halinde marka hakkı sahibine bir koruma sağlamıştır.

  • İşaretin, Hukuka Uygun Olmayan Şekilde Karşılaştırmalı Reklamlarda Kullanılması (SMK m. 7/3-f)

Karşılaştırmalı reklamlara ilişkin yasal düzenlemelere aykırı bir reklamın, marka hakkına tecavüz teşkil edebileceği hususu SMK m. 7/3-f’de düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, başka bir markayı tanıtmak amacıyla yapılan karşılaştırmalarda, o markanın itibarına zarar verici, yanıltıcı veya haksız rekabete yol açan unsurlar taşınması halinde marka hakkının ihlali durumu gündeme gelecektir[42].

  • Marka Hakkı Sahibinin Lisans Yoluyla Verilmiş Hakları İzinsiz Genişletmek veya Bu Hakları Üçüncü Kişilere Devretmek (SMK M. 29/ç).

SMK’nin 29. maddesine göre lisans alanın, marka hakkı sahibinin izni olmaksızın lisans sözleşmesine aykırı davranarak lisans hakkını genişletmesi ya da lisans hakkını üçüncü kişilere devretmesi hali, marka hakkına tecavüz teşkil eder[43]. Bu husus, aynı zamanda SMK m. 24/3’te düzenlenmiştir. Söz konusu hükme göre lisans alan, lisanstan doğan haklarını üçüncü kişilere devredemeyeceği gibi alt lisans da veremez[44]. Kanunda belirtilenler dışında bir aykırılığın bulunması hali ise marka hakkına tecavüz teşkil etmeyip yalnızca sözleşmeye aykırılık sonucunu doğurmaktadır[45].

  1. Marka Hakkına Tecavüz Halinde Ortaya Çıkabilecek Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka hakkı tecavüze uğrayan marka hakkı sahibi, SMK m. 149’a dayanarak birtakım taleplerde bulunabilir. Söz konusu maddeye göre marka hakkı sahibi[46], “Fiilin tecavüz olup olmadığının tespiti, muhtemel tecavüzün önlenmesi, tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüzün kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmini[ni]” dava ve talep hakkına sahiptir.

Marka hakkı sahibi ayrıca, “Tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde elkonulması [ile] (d) bendi uyarınca elkonulan ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması, tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle masraflar tecavüz edene ait olmak üzere (d) bendine göre elkonulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerlerindeki markaların silinmesi veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası[nı]” talep hakkına sahiptir (SMK m. 159).

Son olarak, “Haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesi.” talebinde de bulunabilir (SMK m. 149). Aşağıda, her bir talep açıklanacak olup işbu taleplerin arabuluculuğa elverişliliği hususu ayrıntılı bir şekilde ele alınıp tartışılacaktır.

  • Tecavüzün Tespiti Davası (SMK m. 149/1-a)
  • Genel Bakış

Marka hakkı sahibi, SMK m. 149/1-a gereği, fiilin tecavüz teşkil edip etmediğinin tespitini mahkemeden talep edebilir. Sınai haklara özgü olan işbu tespit davası, genel tespit davalarından farklı bir usul çerçevesinde yürütülür ve kendine özgü prosedürlere tabidir[47]. Bu tür davalarda, esasen bir hakkın varlığı veya yokluğu değil; belirli bir fiilin marka hakkına tecavüz oluşturup oluşturmadığının mahkeme tarafından tespiti istenir. Tecavüzün tespit edilmesi için fiili gerçekleştiren kişinin kusurlu olması da gerekmez. Başka bir deyişle, marka hakkına tecavüzün tespiti, mütecavizin kasıtlı veya ihmali bir davranış sergileyip sergilemediğine bakılmaksızın yapılabilir. Bu durum, tespit davasının, tecavüzün fiili boyutuna odaklandığını ve işleyene ilişkin kusur durumunun ikinci planda kaldığını göstermektedir[48]. Bu hususta ayrıca, tecavüzün tespiti davasının açılabilmesi, fiilin devam etmesi şartına da bağlı kılınmamıştır. Sözgelimi, tecavüz fiili sona erse de mahkemeden tecavüzün tespiti talep edilebilir[49].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka hukuku uyuşmazlıklarına ilişkin davalar, mutlak ticari dava kategorisinde yer aldığından her bir aşamada dava şartının sağlanıp sağlanmadığı hususu kolayca incelenebilir. Nitekim, ilgili hükme göre; ticari davalardan, konusu bir miktar para ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat taleplerini konu alan davalar, dava şartı kapsamında arabuluculuğa tabiidir (TTK m. 5/A-1).

Bu kapsamda, herhangi bir para alacağı içermeyen, yalnızca tespit hükmünden ibaret olan tecavüzün tespiti davası, dava şartı kapsamında arabuluculuğa tabii değildir. Nitekim, tespit davalarında dava şartı olarak arabuluculuğun uygulanamayacağı ve bu sebeple kapsam dışında tutulduğu doktrince ileri sürülmektedir.[50]. Bununla birlikte, özel hukuk uyuşmazlığı olması ve pek tabii tarafların serbest tasarruf edebilecekleri bir alan olması sebebiyle ihtiyari olarak arabuluculuğun işletilmesi mümkündür[51].

  • Muhtemel tecavüzün önlenmesi (SMK m. 149/1-b)
  • Genel Bakış 

Marka hakkı sahibi, SMK m. 149/1-b uyarınca marka hakkına muhtemel tecavüzün önlenmesini dava yoluyla talep edebilir. Bu dava, henüz gerçekleşmemiş ancak gerçekleşmesi muhtemel tecavüz fiilleri ile sona ermekle birlikte tekrarlanması ihtimal dahilinde olan tecavüz fiillerine karşı açılabilmektedir[52] (SMK m. 149/1-b). Görüldüğü üzere bu davanın açılabilmesi, tecavüz tehlikesinin varlığını gerekli kılmaktadır[53]. Tecavüz tehlikesi esasen, tecavüz fiilinin gerçekleşmesi ya da tekrarlanması konusunda güçlü emarelerin bulunması hali olarak ifade edilebilir[54]. Bu hususta Yargıtay, tecavüz fiilinin sona ermesine rağmen önleme davasının açılmasında hukuki yararın bulunduğuna karar vermiştir[55].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Muhtemel tecavüzün önlenmesi davası, tecavüz tehlikesinin gerçekleşmesi halinde eda davasına dönüşeceğinden arabuluculuğa elverişlidir[56]. Bununla birlikte, dava şartı arabuluculuğun aranmadığını da açıkça belirtmek gerekir.

Eminoğlu, tecavüzün önlenmesi tedbirinin, mutlaka bir mahkeme kararı ile gerçekleşeceğinden bahisle, işbu uyuşmazlığı, arabuluculuğa elverişli bir uyuşmazlık olarak görmemektedir[57].

  • Tecavüz fiillerinin durdurulması (SMK m. 149/1-c)
  • Genel Bakış

SMK m. 149/1-c’ye göre, gerçekleşmekte olan tecavüz fiillerine karşı marka hakkı sahibi, işbu fiillerin durdurulması amacıyla dava açabilir[58]. Bu davada önemli olan husus, mevcutta devam eden bir tecavüz halinin bulunması gerekliliğidir. Ayrıca, tecavüz fiilini işleyen kişinin kusurlu olup olmadığı veya marka hakkı sahibinin zarara uğrayıp uğramadığı hususu, işbu davanın konusunu oluşturmamaktadır[59].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Tecavüzün durdurulması talebi, neticesinde tarafların iradesi sonucunda etki doğurabilir. Bu nedenle arabuluculuğa elverişli olduğunu söylemek, yanlış olmayacaktır. Nitekim marka ihlalini gerçekleştiren kişi, arabuluculuk görüşmesinde bu fiilinden vazgeçebilir. Sonuç olarak, tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri bir uyuşmazlık olması sebebiyle arabuluculuğun elverişli olduğu söylenebilir[60].

  • Tecavüzün Kaldırılması Davası (SMK m. 149/1-ç)

Genel Bakış

SMK m. 149/1-ç uyarınca marka hakkı sahibi, mevcutta devam eden tecavüzün durdurulmasını talep edebileceği gibi tecavüzün kaldırılmasını da talep edebilir. Esasında kanun koyucu tarafından amaçlanan, sona eren veya devam etmekte olan tecavüzün etkilerini bertaraf etmektir[61].

Tecavüzün durdurulması davasında olduğu gibi kaldırılması talebinde de karşı yanın kusurunun olması ve marka hakkı sahibinin zarara uğraması gerekmez[62].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Tecavüzün durdurulması talebinde olduğu gibi, tecavüzün kaldırılması talebinde de tarafların iradeleri üstün tutularak sonuca ulaşılabilir. Bu kapsamda sulh yoluyla çözüme kavuşturulabilecek bir uyuşmazlığın, arabuluculuk bakımından elverişli olduğu açıkça ortadadır[63]. Bununla birlikte, tecavüzün durdurulması ve kaldırılması taleplerinin arabuluculuk yoluyla çözümlenebilmesi için her iki talepte de üçüncü kişilerin menfaatlerinin doğrudan etkilenmemesi gerekir[64].

  • Tazminat Davası (SMK m.149/1-ç, m. 150 ve m. 151)
  • Genel Bakış

SMK’nin 149. maddesinin 1. fıkrasının ç bendi uyarınca marka hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, tecavüzde bulunan kişiye karşı yukarıda belirtilen davaların yanı sıra, ayrıca maddi ve manevi tazminat davası açma hakkına da sahiptir. İşbu hüküm, marka hakkı sahibine, ihlali gerçekleştiren kişiden hem zararının tazminini talep etme hem de uğranılan manevi zararın giderilmesini isteme imkânı sunmaktadır[65]. Bununla birlikte, tazminat davasının açılabilmesi için davalının kusurlu ve hukuka aykırı davranışları sebebiyle, davacının maddi veya manevi bir zarara uğramış olması gerekir[66] (TBK m. 49).

SMK’nin 151. maddesi uyarınca ise marka hakkı sahibi, maddi tazminat talebini, fiili zararı ve yoksun kalınan kazancı kapsayacak şekilde mahkeme önünde ileri sürebilir[67].Yukarıdakilere ek olarak marka hakkı sahibi, SMK m. 150/2’ye göre, markasına yönelik tecavüz nedeniyle, tecavüze konu ürün veya hizmetlerin kötü bir şekilde üretilmesi, kullanılmasına veya piyasaya sürülmesine bağlı olarak markasının itibarı zarar görürse, bu durumda ayrıca itibar tazminatı talep etme hakkına sahiptir[68]. İlgili düzenleme, marka prestijinin ve değerinin zedelenmesi sonucunda uğranılan, maddi ve manevi zararın tazminini sağlama imkânı tanımaktadır[69].

SMK ile düzenlenen tazminat sorumluluğu, esasen haksız fiil sorumluluğudur[70]. TBK m. 49’da haksız fiilden kaynaklanan tazminat sorumluluğunun şartları düzenlenmiştir. Buna göre, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” (TBK m. 49). Ayrıca, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille zarar gören kimse, bu zararını ispat etmekle yükümlüdür (TBK m. 50). İlgili kanun hükümlerine göre marka hakkı sahibinin tazminat davası açabilmesi, belirli şartlara bağlı kılınmıştır. Tecavüz fiilinin, haklı bir sebep olmaksızın ve hukuka aykırı olarak gerçekleştirilmesi ve bu fiil sonucu marka hakkı sahibinin bir zarara uğramış olması gerekmekir[71]. Keza, hukuka aykırı fiil ile meydana gelen zarar arasında nedensellik ilişkisinin de bulunması gerekir[72]. Bu hususta ispat yükü, marka hakkı sahibi üzerindedir (TBK m. 50).

Marka hukukunda tazminat; maddi, manevi ve itibar tazminatı olmak üzere üç türden ibarettir[73]. Maddi tazminat, fiili zarar ve yoksun kalınan kazançtan ibarettir (SMK m. 151/1). Bu hususta marka hakkı sahibinin, tecavüzün önlenmesi için yapmış olduğu masraflar, fiili zarara tekabül etmektedir[74]. Yoksun kalınan kazanç ise SMK m. 151/2’de düzenlenmiştir. İlgili hükme göre yoksun kalınan kazanç, birtakım seçeneklerden birine göre hesaplanmaktadır: mahkeme, marka hakkı sahibinin söz konusu tecavüz olmasaydı elde edebileceği muhtemel gelire göre veya marka hakkına tecavüz eden kişinin elde ettiği net kazanca göre bir hesaplama yapabilir veya son olarak da marka hakkına tecavüz eden kişinin, söz konusu bu hakkı lisans sözleşmesi ile hukuka uygun kullanmış olsa idi ödemesi gereken lisans bedeli olarak tazminat hesaplamasını gerçekleştirebilir[75].

Marka hakkı tecavüze uğrayan hak sahibi, aynı zamanda itibar kaybı da yaşamış olabilir. Sözgelimi, markasına tecavüz eden kişi, markaya yönelik mal ve hizmetleri kötü ya da uygun olmayan bir şekilde kullanıp, marka prestijine zarar vermiş olabilir. Üstelik burada somut bir zarara da gerek duyulmamaktadır[76]. Bu hallerde, marka hakkı sahibi mahkemeden, itibar tazminatı da talep edebilmektedir (SMK m. 150/2). Marka hakkı sahibi, tüm bunlara ek olarak manevi tazminat da talep edebilir (SMK m.149/1-ç). Manevi tazminat davasında marka hakkı sahibinin ve markanın değeri söz konusu olduğundan tüzel kişiler dahi, manevi tazminat talep edebilir[77].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka hakkından doğan davaların, TTK m. 4 gereğince mutlak ticari davalar olduğu, yukarıda belirtilmiş idi. Mutlak ticari davalardan konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri bakımından dava açmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartıdır (TTK m. 5/A-1). Bu nedenle, marka hakkına tecavüz nedeniyle talep edilecek tazminat davaları, dava şartı arabuluculuk kapsamındadır[78]. Kaldı ki tazminat taleplerinin, uyuşmazlığın mahkeme önünde getirilmesinden ziyade arabuluculuk yöntemi ile çözümlenmesi hem para hem de zaman tasarrufu açısından oldukça avantajlıdır[79].

Marka hakkı sahipleri çoğu kez, tazminat talebi ile birlikte diğer talepleri de (tecavüzün tespiti, önlenmesi, durdurulması ve kaldırılması) ileri sürmektedir. Bu durumda, her bir talebin bağımsızlığı ilkesi gereği tazminat talebi yönünden ayrıca arabuluculuk sürecinin işletilmesi gerekir[80]. Aksi durumda mahkemenin, tazminat talebi ile diğer talepleri tefrik kararı ile ayırması ve tazminat talebini dava şartı yokluğu nedeniyle reddetmesi gerekir[81]. Bu hususta bazı yargı kararları, tecavüz talepleri ile birlikte tazminat talebinin ileri sürülmesi halinde, dava şartı arabuluculuk sürecinin işletilmemesi nedeniyle davayı usulden reddetmektedir. Örnek vermek gerekirse; İstanbul 2. FSHM’nin vermiş olduğu bir kararda davacı vekili; tecavüze konu eşyaların gümrükte el konulmasını, tecavüzün tespiti ve durdurulmasına ile maddi tazminat taleplerini tek bir dilekçe ile ileri sürmüştür. Bunun üzerine mahkeme, HUAK m. 18/A gereği, dava şartı arabuluculuk tutanağının dava dilekçesi ekine sunulmadığından davayı usulden reddetmiştir. Mahkeme işbu uyuşmazlıkta, tazminat talebinin de bulunması nedeniyle ve arabuluculuk sürecinin işletilmesi gerektiğine ve arabuluculuğa başvurulmadan açılan davada herhangi bir işlem yapılmaksızın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini düşünmüştür[82].

Bu kararda, HUAK hükümlerinin de titizlikle uygulandığı görülmektedir. Sözgelimi mahkeme, dava açıldığı tarih itibariyle arabuluculuğa başvurulmuş ve anlaşmama tutanağının dosyaya sunulmasını beklemiştir[83]. Nitekim HUAK m. 18/A, “Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.”  şeklinde olup dava açıldıktan sonra arabuluculuk sürecinin işletilmesi mümkün değildir.

Dipnotta da bahsedilen benzer yöndeki kararlar ışığında söylenmelidir ki bazı mahkemeler, tazminat talebi ile birlikte açılacak marka davalarında dava şartı olarak arabuluculuğun işletilmesini mutlak surette aramış; arabuluculuk yoluna hiç başvurulmaması durumunda, başkaca bir işlem dahi uygulamadan davayı usulden reddetmişlerdir.

Yargıtay, yukarıda bahsedilen kararların tam aksi yönünde olacak şekilde; tazminat talepleri ile birlikte diğer taleplerin de ileri sürülmesi halinde – hiçbir talep yönünden- arabuluculuk sürecinin işletilmesine gerek olmadığına ilişkin kararlar vermiştir. Sözgelimi Yargıtay’ın bir kararı, “Dava, marka hakkına istinaden unvan terkini, markaya tecavüzün tespiti, men’i, buna bağlı olarak da maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. İlk Derece mahkemesince, dava türü itibariyle dava açılmadan önce arabulucuya müracaat edilmesinin dava şartı olduğundan bahisle davanın usulden reddine karar verilmiş; davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu da Bölge Adliye Mahkemesince aynı gerekçeyle esastan reddedilmiştir. Davanın 7115 sayılı Yasa’nın 20. maddesi ile TTK’na eklenen 5/A maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra açıldığı uyuşmazlık konusu değildir. Bahse konu maddeye göre, TTK’nın 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Somut olayda, 6100 sayılı HMK’nın 110. maddesiyle düzenleme altına alınan “davaların yığılması” durumu söz konusu olup, uyuşmazlık, marka hakkına dayalı olarak unvan terkini, markaya tecavüzün tespiti, meni ve tecavüz nedeniyle maddi ve manevi tazminat davalarını içermektedir. Konusu bir miktar paranın ödenmesi olan tazminat istemlerine ilişkin davalar arabuluculuğa tabi ise de, unvan terkinine, markaya tecavüzün tespiti ve menine ilişkin davalar, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan bir alacak ya da tazminat davası olmadığından arabuluculuğa tabi değildir. Bu durumda, arabuluculuğa tabi olmayan bir dava ile birlikte açılan tahsil davası da arabuluculuk dava şartına tabi olmayacağından aksi yöndeki mahkeme gerekçesi isabetli görülmemiştir. Bu itibarla, işin esasına girilerek, taraf iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararının bozularak kaldırılması gerekmiştir.” [84] şeklindedir.

Yargıtay hem davaların yığılmasından bahsetmiş hem de HMK hükümlerini yok sayarak tüm talepleri birlikte değerlendirip arabuluculuk prosedürünün dava şartı olarak uygulanmasına gerek olmadığına karar vermiştir. Yargıtay’ın işbu kararı ve benzer kararlarına katılmak mümkün değildir. Nitekim Yargıtay, tazminat talepleri bakımından, TTK m. 5/A-1 maddesini uygulamada pasif hale getirmiştir[85]. Davaların yığılmasında olması gereken, dava şartı arabuluculuk kapsamında kalan talepler yönünden davayı tefrik kararı ile ayırıp usulden reddetmek ve geri kalan talepler bakımından (dava şartı arabuluculuğa tabii olmaması sebebiyle) davaya kaldığı yerden devam edilmesi yönündedir[86].

Davaların yığılmasında, her bir talebin birbirinden bağımsız olduğunu ve talepler arasında bağlantının dahi bulunmaması gerektiği hususu I. Bölümde izah edilmiştir[87]. Böyle olmakla birlikte marka hakkına tecavüz nedeniyle açılacak tazminat davalarının ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Şöyle ki her ne kadar davaların yığılması söz konusu ise de talepler birbirinden tamamen bağımsız değil; aralarında kademeli bir bağlantı ilişkisi mevcuttur. Nitekim tecavüzün tespiti, önlenmesi ve maddi- manevi tazminat talepli bir davada, tecavüzün tespiti sağlanmadan tazminat talebi de kabul edilmeyecektir. Öyleyse taleplerden biri hakkında verilecek kararın, diğerini doğrudan etkileyebileceği tecavüz davalarında, talepler arasında bir ayrım yapılarak davacı tarafı tazminat talebi yönünden arabuluculuğa zorlamanın, pratik açıdan anlamsız olacağı düşünülebilir. Kanaatimizce, kanun koyucu tarafından aralarında bağlantı bulunan taleplerin akıbeti hususunda bir düzenlemeye gitmesi en mantıklı çözüm olacaktır[88].

  • Marka Hakkı Sahibinin İleri Sürebileceği Diğer Talepler (SMK m.149/1-d, m. 149/1-e, m.149/1-f ve m.149/1-g)
  • Genel Bakış

Marka hakkı sahibi, yukarıda belirtilen taleplerin dışında, SMK m. 149’da öngörülen diğer talepleri de ileri sürebilir. Sözgelimi, SMK m. 149/1 d ve e bendine göre marka hakkı sahibi, tecavüz teşkil eden veya cezai sorumluluk doğuran ürünler ile bunların üretiminde özel olarak kullanılan cihaz, makine ve diğer araçlara, yalnızca bu ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde ve diğer ürünlerin üretimini aksatmadan el konulmasını mahkemeden talep edebilir. Keza el konulan cihaz, makine ve diğer araçlar üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınmasını da isteyebilir. Yeter ki işbu cihazlar, tecavüz teşkil eden ürünlerin üretiminde kullanılmış olsun.

Marka hakkı sahibi, ihlalin tekrarlanmaması adına gerekli önlemlerin alınmasını talep edebilir. Bu önlemlerin maliyetinin ihlali gerçekleştiren tarafa yüklenmesi şartıyla, (d) bendine dayanarak el konulan ürünler ile bu ürünlerin üretiminde kullanılan cihaz, makine ve benzeri araçların şekillerinin değiştirilmesi, üzerindeki markaların silinmesi veya sanayi mülkiyet haklarına yönelik ihlalin engellenmesi için, gerektiğinde bu ürünlerin tamamen imha edilmesi talebinde de bulunabilir (SMK m.149/1-f).

Son olarak, marka hakkı sahibi, masrafların karşı tarafa ait olacağı şekilde, kesinleşmiş mahkeme kararının günlük gazeteler veya benzeri araçlarla ilan edilmesini ya da ilgililere tebliğ edilmesini talep etme hakkına sahiptir (SMK m.149/1-g).

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka hakkı sahibi, tecavüz teşkil eden veya cezai sorumluluk doğuran ürünler ile bunların üretiminde özel olarak kullanılan cihaz, makine ve diğer araçlara, yalnızca bu ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde ve diğer ürünlerin üretimini aksatmadan el konulmasını mahkemeden talep edebilir (SMK m. 149/- d ve e). Keza bu ürünlerin mülkiyetini kendi üzerine devredilmesini ya da imhasını talep edebilir (149/1-f ve m.149/1-g). Marka hakkı sahibi, tüm bu taleplerini arabuluculuk görüşmesinde karşı yandan da talep edebilir. Esasında buna engel herhangi bir durum gözükmemektedir. Nitekim, taraflar işbu talepler özelinde anlaşabilir ve anlaşmanın konusu, ihlale konu malların üretiminde kullanılan cihazların imhası veya mülkiyetinin devri olabilir[89]. Öte yandan, işbu taleplerin arabuluculuk sürecinde sonuçlanabilmesi için cihaz ve makinelerin mülkiyeti, mütecavize ait olmalıdır. Aksi halde, üçüncü kişilerin mülkiyet hakları etkileneceğinden mutlaka mahkeme yoluna gidilmesi gerekir[90]. Zira çok kez açıklandığı üzere, üçüncü kişilerin hak ve menfaatlerinin doğrudan etkilenme ihtimalinin bulunduğu hallerde arabuluculuk sürecinin işletilmesi, üçüncü kişilerin sürece dahil olması halinde mümkündür.

Bununla birlikte Eminoğlu, arabuluculuk sürecinde, “el koyma” tedbirinin verilmesinin mümkün olmaması sebebiyle uyuşmazlığı, arabuluculuğa elverişli görmemektedir[91]. Diğer tedbirler bakımından ise, cihazların, mütecaviz mülkiyetinde olması koşuluyla arabuluculuğa elverişli olabileceğini belirtmektedir[92].

Marka hakkı sahibi, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş mahkeme kararının, günlük gazete veya benzeri vasıtalarla ilan edilmesi yahut ilgililere tebliğ edilmesini talep edebilir (SMK m.149/1-g). Arabuluculuk sürecinde gizlilik ilkesi esas olsa da tarafların rızasıyla gizliliğin bertaraf edilebilmesi mümkündür (HUAK m. 4/2). Bununla birlikte kararın mahkemece verilmesi gerektiğinden arabuluculuk sürecinin işletilmesi elverişsiz gözükmektedir[93].

  • İhtiyati Tedbir ve Gümrüklerde El Koyma (SMK m. 159/1)
  • Genel Bakış

SMK m. 159/1 uyarınca ülke içinde, dava konusu kullanımın kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz oluşturacak şekilde gerçekleştiği veya bu yönde ciddi ve etkin hazırlıkların yapıldığı ispat edildiği takdirde, verilen kararın etkinliğini sağlamak amacıyla mahkemeden uygulanması talep edilebilir. İhtiyati tedbir, davayla birlikte talep edilebileceği gibi davanın açılmasından önce ya da sonra da talep edilebilir[94].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka hakkı sahibi, tecavüzün devam etmesini önlemek maksadıyla mahkemeden tedbir taleplerinde bulunabilir (SMK m. 159). Bu hususta ihtiyati tedbirler, geçici hukuki koruma sağlamaları ve bir dava olmamaları sebebiyle dava şartı arabuluculuğun kapsamı dışında kalmaktadırlar[95]. Kaldı ki, ihtiyati tedbirlerin mahkemeden istenmesi nedeniyle arabuluculuk kurumunun işletilmesine lüzum yoktur. Öte yandan marka hakkı sahibi dilerse, ihtiyati tedbir olarak değil fakat arabuluculuk prosedürü ile taleplerini karşı yana iletebilir ve anlaşma yoluna gidilebilir[96].

Marka hakkı sahibi ayrıca, tecavüzün önlenmesi ve durdurulması taleplerini de ihtiyati tedbir olarak mahkemede ileri sürebilir[97]. Yine aynı şekilde, arabuluculuk prosedürü zorunlu olarak işletilmeyecek; mahkeme tarafından geçici hukuki koruma sağlanacaktır.

Keza marka hakkı sahibi, mahkemeden talep edebileceği tedbir ile ihlale konu malların üretiminde kullanılan cihazların imhasını, el konulmasını ya da mülkiyetin kendisine devrini isteyebilir. SMK m. 149’daki taleplerin mahkemede ileri sürülmesi halinde, arabuluculuk süreci işletilmeden direkt mahkeme tarafından karar verilmesi gerekir.

Yukarıda izah ettiğimiz üzere, esasında tüm bu tedbir talepleri arabuluculuğa elverişlidir[98]. Bununla birlikte, bu taleplerin başlı başına mahkeme huzurunda ileri sürülmesi halinde; arabuluculuk prosedürünün uygulanabilirliği durumu gündeme gelmez. Nitekim, bu hallerde geçici hukuki koruma, mahkeme tarafından gerçekleştirilmelidir. Elbette ki uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuk kapsamında kalmadığını da belirtmek gerekir[99].

[1] Bedriye İlkiz Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Haller ve Tazminat Davaları (Ankara, Seçkin Yay., 2024), 55; Ege Önder, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununa Göre Marka Hakkına Tecavüz ve Hukuksal Korunma Yolları (Ankara: Seçkin Yay., 2018), 47; Bozgeyik, Marka Hakkının Korunması, 39 vd; M. Mekin Durceylan, Marka Hakkına Tecavüz Halleri (Ankara: Seçkin Yay., 2022), 76 vd.

[2] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 55; Yasaman, SMK Şerhi, 1773.

[3] Uzunallı, Marka, 167; Çolak, Marka, 631-632; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 56.

[4] Çolak, Marka, 631-632.

[5] Çolak, Marka, 633; bu konuya örnek olarak ihlal edilen markanın tanınmış olması durumunda salt bir alan adının tescilinin dahi Yargıtay tarafından marka hakkının ihlali olarak görülmüştür bkz. Y11HD, 14.04.2014 T. 2014/249 E. 2014/7355 K. [KazancıİBB (Erişim Tarihi: 25.11.2024)]; Uzunallı, Marka, 167; Kemal Şenocak, “Tescilli Markanın Aynısının veya Benzerinin Alan Adı (Domain Name) Olarak Kullanılması Suretiyle Marka Hakkının İhlali” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi 25, sy. 3 (2009): 89 vd.

[6] Uzunallı, Marka, 168; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 56.

[7] Uzunallı, Marka, 168.

[8] Uzunallı, Marka, 169; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 57; Sabih Arkan, “Marka Hakkına Tecavüz- İşaretin Markasal Olarak Kullanılması Zorunluluğu” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi 20, sy. 3 (2000): 5-13.

[9] Uzunallı, Marka, 169.

[10]Türk Patent ve Marka Kurumu. Marka İnceleme Kılavuzu. (Ankara: 2021), Erişim Tarihi: 26.11.2024, https://www.turkpatent.gov.tr/marka

[11] Türk Patent ve Marka Kurumu. Marka İnceleme Kılavuzu. (Ankara: 2021), 188, Erişim Tarihi: 26.11.2024, https://www.turkpatent.gov.tr/marka

[12] Türk Patent ve Marka Kurumu. Marka İnceleme Kılavuzu. (Ankara: 2021), 189, Erişim Tarihi: 26.11.2024, https://www.turkpatent.gov.tr/marka; Örnek yargı kararı için bkz. Ankara 3FSHM 05.08.2014 T. 2014/355 E. 2015/268 K. “İLBAK” kararı, [Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı (Erişim Tarihi: 26.11.2024)].

[13] Çolak, Marka, 635.

[14] Çolak, Marka, 635.

[15] Taklit marka, bir markanın aynısını veya esas unsurları itibarıyla ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanma fiili olarak tanımlanabilir bkz. Çolak, Marka, 641.

[16] Çolak, Marka, 641; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 63.

[17] [TDK Güncel Türkçe Sözlük (sozluk.gov.tr)].

[18]“Karıştırılma ihtimali, tüketici konumundaki kişilerin, belirli bir mal veya hizmeti almak düşüncesindeyken, başka bir işletmenin benzer mal ya da hizmetini alma tehlikesiyle karşılaşması halinde ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle, marka tercihi nedeniyle belirli bir mal ya da hizmeti almak niyetinde olan bir kişi, o mal ya da hizmetin almak niyetinde olduğu mal ya da hizmet olmadığını, yani, başka bir işletmenin ürettiği ya da sunduğu benzer mal ya da hizmet olduğunu bilmesi durumunda almayacak olmasına rağmen markalar arasındaki benzerlik nedeniyle söz konusu mal ya da hizmeti almaya yöneliyorsa, bu durumda karıştırılma ihtimali ya da karıştırılma ortaya çıkar.” Türk Patent ve Marka Kurumu. Marka İnceleme Kılavuzu. (Ankara: 2021), 380, Erişim Tarihi: 26.11.2024, https://www.turkpatent.gov.tr/marka; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 69; Tekinalp, Fikri Mülkiyet, 403.

[19] Çolak, Marka, 643.

[20] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 89.

[21] Uzunallı, Marka, 169-170; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 96.

[22] Uzunallı, Marka, 170.

[23] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 97.

[24] Çolak, Marka, 638; Uzunallı, Marka, 170.

[25] Uzunallı, Marka, 171; ayrıca örneğin, komisyoncu ile marka hakkı sahibi arasında ilgili sözleşmenin sona ermesine rağmen malların komisyoncuda kalması durumunda da tecavüz fiili gerçekleşmiş kabul edilmelidir.

[26] Bu hususta Yargıtay, adet sayısından ziyade malların kişisel amacın dışında olarak elde bulundurulması hususuyla ilgilenmektedir bkz. Y11HD 11.03.2010 T., 2008/11708 E., 2010/2697 K. [KazancıİBB (Erişim Tarihi: 25.11.2024)].

[27] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 97; Uzunallı, Marka, 172.

[28] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 97-98.

[29] Bu hususta malların pazara sürülmesi için hazırlanan kataloğun dahi marka hakkına tecavüz teşkil edeceği hakkında bkz. Uzunallı, Marka, 172.

[30] Malların üretiminde marka hakkı sahibinin izninin bulunmasına karşın izni olmadan piyasaya sürülmesi halinde de marka hakkına tecavüz fiili sübut bulacağına ilişkin bkz. Uzunallı, Marka, 173.

[31] Uzunallı, Marka, 173.

[32] Uzunallı, Marka, 173. İlgili konu hakkına Yargıtay kararı için bkz. Y11HD. 2000/5199 E. 2000/8216 K. [KazancıİBB (Erişim Tarihi: 26.11.2024)].

[33] İş evraklarına örnek olarak; kartvizit, mektup, katalog, fiyat listesi, fiyat teklifi, antetli kâğıt, zarf, mönü, fatura, irsaliye, tanıtım afişi, el ilanı verilebilir. Daha fazlası için bkz. Çolak, Marka, 693.

[34] Yargıtay, markanın, kartvizitte gösterilmesi halini de marka hakkına tecavüz olarak nitelendirmiştir. Ancak, kartvizitin davalı tarafından bastırılıp bastırılmadığı, davalı tarafından bastırılmış ise üzerinde oynama yapılıp yapılmadığı hususlarının araştırılması gerektiğine karar vermiştir, bkz. Y11HD 02.03.2010 T. 2008/11431 E. 2010/2340 K., [KazancıİBB (Erişim Tarihi: 26.11.2024)].

[35] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 103; Çolak, Marka, 692.

[36] Uzunallı, Marka, 175.

[37] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 104.

[38] Bu hak, lisans sözleşmesi, acentecilik veya bayilik ilişkisinden kaynaklanabilir.

[39] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 104.

[40] Uzunallı, Marka, 184; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 111.

[41] Y11HD, 20.11.2017 T. 2016/3885 E. 2017/6316 K. [YargıtayKararArama (Erişim Tarihi: 27.11.2024)].

[42] Uzunallı, Marka, 186.

[43] Âdem Yıldız, “Marka Davaları” (Uzmanlık Tezi, Türk Patent Enstitüsü Markalar Dairesi Başkanlığı, 2005), 71.

[44] SMK m. 24/3, “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa lisans sahipleri, lisanstan doğan haklarını üçüncü kişilere devredemez veya alt lisans veremez.”

[45] Örneğin, lisans alanın, lisans bedelinin ödememesi, sözleşmeye aykırılık teşkil edecektir. Ancak bu durum, marka hakkına tecavüz fiiline sübut vermeyecektir. Detaylı bilgi için bkz. Uzunallı, Marka, 189.

[46] Marka üzerinde lisans hakkı bulunan kişilerin dava hakkına ilişkin detaylı bilgi için bkz. M. Sadık Çapa, “Üçüncü Kişiler Tarafından Marka Hakkına Tecavüz Durumunda Basit Lisans Alanların Zararlarının Tazmini” İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 16, sy. 2 (2017): 567 vd.

[47] Uzunallı, Marka, 191.

[48] Uzunallı, Marka, 191.

[49] Uzunallı, Marka, 191.

[50] Yılmaztekin ve İnce, “Fikri Mülkiyet Hukuku Uyuşmazlıkları”, 2176; Şeyma Işık Yaşlı, “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda Düzenlenen Ref Davasının Dava Şartı (Zorunlu) Arabuluculuk Kapsamında Değerlendirilmesi”. Kırklareli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 1, sy. 2 (2023): 442; İ. Ermenek ve Arslan Azaklı, “İcra ve İflâs Hukuku Açısından Ticarî Davalarda Arabulucuya Başvuru Zorunluluğu (TTK m. 5/A)”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 33, 148 (2020): 144-145.

[51]Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 419; Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 314; Talebin mutlaka mahkemeye yöneltilmesi gerektiği hakkında aksi görüş için bkz. İhsan Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk (İstanbul: Aristo Yay., 2019), 44.

[52] Uzunallı, Marka, 191.

[53] Uzunallı, Marka, 191.

[54] Uzunallı, Marka, 191.

[55] Y11HD. 10.05.2010 T. 2008/13593 E. 2010/5070 K. [KazancıİBB (Erişim Tarihi: 26.11.2024)].

[56] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 315; Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk, 40.

[57] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 420.

[58] Uzunallı, Marka, 192.

[59] Uzunallı, Marka, 192.

[60]Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 315, Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 420.

[61] Uzunallı, Marka, 192.

[62] Uzunallı, Marka, 192.

[63] Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk, 39.

[64]Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 315; Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 420.

[65] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 126.

[66] Âdem Yıldız, “Marka Davaları”, 82.

[67] Detaylı bilgi için bkz. Âdem Yıldız, “Marka Davaları”, 83 vd.; Filiz Berberoğlu Yenipınar, Marka İhlali. (Ankara: Legal Yay., 2018), 20.

[68] Detaylı bilgi için bkz. Bilge Aytuğar ve Sultan Küçük “6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Marka Hakkına Tecavüzden Doğan İtibar Kaybı Tazminatı” İÜHFD 11, sy. 1 (2020): 110 vd.

[69] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 126.

[70] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 126.

[71] Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 126.

[72] Detaylı bilgi için bkz. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler (Ankara: Yetkin Yay., 2022), 653 vd.

[73] Uzunallı, Marka, 201.

[74] Bu kapsamda mal veya hizmet pazarında prestij kaybı ile bunun telafi edilmesi adına yapılan harcamalar olarak belirtilebilir, Uzunallı, Marka, 203.

[75] Konu hakkında detaylı bilgi için bkz. Uzunallı, Marka, 208 vd.; Tuana Taşkın, Marka Hakkına Tecavüz, 141 vd.

[76] Uzunallı, Marka, 222.

[77] Uzunallı, Marka, 225.

[78] Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk, 45; Sarı, “Sınai Mülkiyet Kanununda Düzenlenen Sınai Haklardan Doğan Uyuşmazlıklara Dava Şartı Arabuluculuğun Uygulanması”, 374.

[79] Arzu Oğuz. “Fikri Mülkiyet Haklarından Doğan İhtilafların Arabuluculuk Yolu ile Çözümlenmesi Konusunda Değerlendirme”. Terazi Hukuk Dergisi 14, sy. 152 (2019): 819.

[80] Onur Sarı, “Sınai Mülkiyet Kanununda Düzenlenen Sınai Haklardan Doğan Uyuşmazlıklara Dava Şartı Arabuluculuğun Uygulanması”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 18, sy. 2 (2019): 369; Aksi yönde kararlar için bkz. Y11HD, 17.02.2020 T. 2020/197 E. 2020/1578 [Lexpera (Erişim Tarihi: 13.02.2025); Y11HD, 14.11.2020 T. 2019/3611 E. 2020/4734 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 13.01.2025)]; Y11HD, 10.06.2020 T., 2019/4851 E. 2020/2732 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 13.01.2025)].

[81] Tecavüz talepleri ile birlikte tazminat talebinin de ileri sürülmesi halinde uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığına ilişkin görüş için bkz. Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk 39; Detaylı açıklama için bkz. I. Bölüm Davaların Yığılması Halinde Dava Şartı Arabuluculuk.

[82] İst. 2.FSHM, 08.02. 2029 T. 2019/36 E. 2019/66 K. Ümit Erdem ve Dilek Yumrutaş, Fikri ve Sınai Haklar Hukuku’nda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk, (Ankara: Legal Yay., 2019); Benzer kararlar için bkz. İst. 2.FSHM, 26.02.2019 T. 2019/17 E. 2019/4 K., İst. 2.FSHM, 22.02.2019 T. 2019/46 E. 2019/81 K., İst. 2.FSHM, 22.02.2019 T. 2019/47 E., 2019/82 K., İst. 1.FSHM, 21.02.2019 T. 2019/52 E. 2019/84 K., İst. 1.FSHM, 21.02.2019 T. 2019/56 E. 2019/85 K., İst. 1.FSHM, 19.02.2019 T. 2019/50 E. 2019/75 K., İst. 1.FSHM, 19.02.2019 T. 2019/51 E. 2019/80 K., İst. 2.FSHM, 15.02.2019 T. 2019/42 E. 2019/77 K., İst. 1.FSHM, 14.02.2019 T. 2019/43 E. 2019/72 K., İst. 2.FSHM, 08.02.2019 T. 2019/36 E. 2019/66 K., İst. 1.FSHM, 06.02.2019 T. 2019/35 E. 2019/55 K., İst. 1.FSHM, 04.02.2019 T. 2019/32 E. 2019/49 K., İst. 2.FSHM, 30.01.2019 T. 2019/1 E. 2019/3 K., İst. 2.FSHM, 28.01.2019 T. 2019/26 E. 2019/40 K., İst. 1.FSHM, 23.01.2019 T. 2019/9 E. 2019/30 K., İst. 1.FSHM, 23.01.2019 T. 2019/12 E. 2019/31 K., İst. 1.FSHM, 23.01.2019 T. 2019/22 E. 2019/34 K., İst. 2.FSHM, 23.01.2019 T. 2019/23 E. 2019/32 K., İst. 2.FSHM, 23.01.2019 T. 2019/24 E. 2019/33 K., İst. 2.FSHM, 21.01.2019 T. 2019/19 E. 2019/23 K., İst. 2.FSHM, 21.01.2019 T. 2019/20 E. 2019/27 K., İst. 2.FSHM, 14.01.2019 T. 2019/11 E. 2019/11 K., Erdem ve Yumrutaş, Dava Şartı Arabuluculuk, 19-74.

[83] Benzer karar için bkz. İst BAM 16HD, 13.02.2020 T. 2020/221 E. 2020/335 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 20.01.2025)].

[84] Y11HD, 10.06.2020 T., 2019/4851 E. 2020/2732 K. [LegalBank (Erişim Tarihi: 13.01.2025)].

[85]Yaşlı, “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda Düzenlenen Ref Davasının Dava Şartı (Zorunlu) Arabuluculuk Kapsamında Değerlendirilmesi”, 461; Cansu Korkmaz, “Davaların Yığılmasında Dava Şartı Arabuluculuk İncelemesi”, Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi Prof. Dr. M. Fatih UŞAN’a Dekanlıkta 10. Yıl Anısına Teşekkür Armağanı, sy. 2022-2 (Eylül 2022):1394; Yargıtay’ın işbu kararının kötüye kullanılabileceğine ilişkin görüş için bkz. Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 164.

[86] Aynı yönde bkz. Karaca, “Dava Şartı Arabuluculuk Kapsamındaki Sınai Mülkiyet Uyuşmazlıkları”, 53.

[87] Bkz. I. Bölüm, Davaların Yığılması Halinde Dava Şartı Arabuluculuk.

[88] Eminoğlu ve Erdoğan Zorunlu Arabuluculuk, 164-165.

[89] Benzer görüş için bkz. Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 316.

[90]Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 317; Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 421.

[91] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 421.

[92] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 421.

[93] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 421.

[94] Uzunallı, Marka, 230.

[95] Akil, “Ticari Davalarda Dava Şartı”, 115.

[96] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 318.

[97] Yasin Dinçer, Marka Hukukunda Geçici Hukuki Korumalar (Ankara: Adalet Yay., 2022), 185.

[98] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 318; her ne kadar arabuluculuğa elverişli görülse de gecikmesinde sakınca bulunması sebebiyle dava şartı kapsamında kalmaması gerektiği hakkında bkz. Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk 40.

[99] Berkhan, Fikri Mülkiyet ve Arabuluculuk, 44.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

wpChatIcon