Marka Hukuku Uyuşmazlıklarının Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Genel Bakış

Bir önceki bölümde izah edildiği üzere, marka hukukuna ilişkin uyuşmazlıkların mutlak ticari dava kapsamında kaldığı ve uyuşmazlık konusunun bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak veya tazminat olması hallerinde arabuluculuğun dava şartı olarak işletilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır[1].

Marka hukuku uyuşmazlıkları açısından arabuluculuğun, dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı ve her bir uyuşmazlığın, arabuluculuk açısından elverişli görülüp görülmediği hususları çalışma kapsamında ele alınmalıdır.

Çalışmanın bu bölümünde marka hukuku uyuşmazlıkları, belirli kategorilerde gruplandırılmış; her bir uyuşmazlık bakımından önce marka hukuku açısından daha sonra ise arabuluculuk kurumuna elverişlilik açısından değerlendirme yoluna gidilmiştir. Bu sayede marka hukuku uyuşmazlıklarının, dava dışı bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuk kurumu ile çözümlenebilmesi hususunda okuyucular nezdinde bir tartışma ortamı yaratılmak istenmiştir.

 Marka Tescili Öncesi Meydana Gelen Uyuşmazlıklar

Markanın tescil süreci, TÜRKPATENT tarafından gerçekleştirilen idari bir usule tekabül gelmektedir. İlgili sürece ilişkin kurallar, SMK’nin 3. maddesi ile 11 ila 23. maddelerinde ve keza SMKY’nin 4 ila 16. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Marka tescil süreci, başvuru aşamasından itibaren marka tescilinin, ilan edilmesine kadar devam eden bir zincirdir. Bu süreçte, her bir aşamanın arabuluculuğa uygunluğu ve arabuluculuk kurumunun bu aşamalarda uygulanabilirliği titizlikle değerlendirilmelidir.

Tescil işlemi

Markanın tescili süreci, TÜRKPATENT’e yapılacak bir başvuru ile başlar; tescilin yayınlanması ile sona erer[2]. Tescil aşamasındaki her bir işlemin, idari işlem niteliğinde olması ve tamamen TÜRKPATENT tarafından yürütülmesi nedeniyle, bu aşamalarda arabuluculuk uygulamasının mümkün olmadığı belirtilebilir[3].  Nitekim marka tescil süreci, tamamen TÜRKPATENT nezdinde gerçekleştirildiğinden tarafların sürece müdahale etme imkanları bulunmamaktadır[4]. Bu bağlamda kural olarak tescil süreci, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden biri değildir (HUAK m. 1/2).

Tescil İşlemine Karşı İtirazlardan Doğan Uyuşmazlıklar

Birinci bölümde izah edildiği üzere, TÜRKPATENT’in belli şartlar halinde tarafları uzlaşmaya davet edebilmesi mümkündür. Bununla birlikte hangi itiraz nedenlerinin uzlaşmaya elverişli olduğu konusu, ikinci bölüme bırakılmıştır. Aşağıda önce mutlak ret nedenleri, daha sonra ise nispi ret nedenleri açısından SMK m. 19/4 ve m. 20/3’ün uygulanabilirliği tartışılmıştır.

  1. Mutlak Ret Nedenleri Kapsamında Meydana Gelen Uyuşmazlıklar için Arabuluculuğun Değerlendirilmesi

Burada net bir şekilde ifade edilmelidir ki mutlak ret nedenleri, bir istisna dışında kamu düzenindendir. Bu nedenle SMK m. 5’ten kaynaklanan uyuşmazlıklar için ne TÜRKPATENT’in tarafları uzlaştırmaya davet etmesi ne de tarafların kendi istekleriyle arabuluculuk kurumuna müracaat etmeleri mümkündür[5].  SMK m. 5’te düzenlenen mutlak ret nedenleri, üçüncü bir kişinin marka üzerindeki haklarına ithafen değil kamu düzeninin korunmasına binaen getirilmiş hükümlerdir. Bu bağlamda, mutlak ret nedenlerinin söz konusu olduğu hallerde, tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri bir uyuşmazlık bulunmamaktadır[6]. Fakat, mutlak ret nedenleri bakımından da bir istisna bulunmaktadır. Söz konusu istisna SMK m. 5/1-ç hükmünde yer almaktadır. İlgili hükme göre, daha önce tescilli veya başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer marka başvuruları, TÜRKPATENT tarafından re’sen reddedilir. Bununla birlikte SMK m. 5/3 gereğince önceki marka hakkı sahibinin başvuruya muvafakat[7] göstermesi halinde, (doktrinde birlikte var olma iradesi de denir) TÜRKPATENT’in başvuruyu reddetme imkânı bulunmamaktadır[8]. Görülmektedir ki ilgili maddede, kamu düzeninden ziyade, bir önceki marka hakkı sahibinin SMK hükümleri çerçevesinde korunan mülkiyet hakkı üstün tutulmuştur. Bu kapsamda, mutlak ret nedenleri açısından SMK m.5/1-ç hükmü gereği TÜRKPATENT’in tarafları uzlaşmaya teşvik etmesi ve keza tarafların bu yönde kendi istekleri ile uzlaşma yolunu tercih etmeleri mümkündür[9]. Nitekim bu halde muvafakatnamenin alınması işlemi, arabuluculuğa elverişli olacaktır[10].

Önceki marka hakkı sahibinin, kendi markası ile aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmasına muvafakat göstermesi, doktrinde birlikte var olmaya rıza göstermek olarak ifade edilir[11]. Muvafakat verme işlemi nedeniyle ortaya bir uyuşmazlık çıkması durumunda, ilgili uyuşmazlığın arabuluculuk kurumu çerçevesinde çözümlenip çözümlenemeyeceği noktasında bir inceleme yapmak gerekir. Aşağıda, önce birlikte var olma sözleşmesine kısaca değinilecek; akabinde ise söz konusu sözleşme çerçevesinde meydana gelen uyuşmazlıklara değinilecektir. Tüm bu hususlarla birlikte, arabuluculuk kurumunun uyuşmazlıklara uygulanabilir olup olmadığı hususu açığa kavuşacaktır.

(1) Birlikte Var Olma (SMK m. 5/1-ç ve m. 5/3)

Birlikte var olma, tescilli ya da tescilli markaların mutlak koruma ve mutlak kullanım haklarının, aynı veya benzer bir markaya devredilmesi veya kullandırılması anlamına gelmektedir. Birlikte var olma hakkını devreden marka hakkı sahibi ile devralan başvuru sahibinin uhdesinde bulundurduğu hak ve yetkilerin bütünü olarak da ifade edilebilir[12].

Marka hakkının bir nevi devri niteliğinde olan muvafakatname işlemi, esasen bir hakkın başka bir kimseye devredilmesi veya kullanılmasına müsaade edilmesine ilişkin bir irade beyanı olarak ifade edilebilir[13]. Söz konusu irade beyanının verilmesi halinde her iki markanın da SMK hükümleri çerçevesinde birlikte korunması mümkün olabilmektedir[14]. Muvafakatname sonrası markanın hükümsüzlüğünün istenemeyeceği ise aşikardır[15].

 

Birlikte var olma sözleşmesi hukuki dayanağını, SMK m. 5/3 ve SMKY m. 10’dan almaktadır. SMK m. 5/3’te önceki marka hakkı sahibinin, marka başvurusuna yönelik verebileceği noter onaylı muvafakatnamenin varlığı halinde TÜRKPATENT’in marka başvurusun tesciline (başka bir tescil engeli yoksa) onay vereceği hususuna değinilmiştir. Muvafakatnameye ilişkin usul ve esaslar ise SMKY’de düzenlenmiştir. SMKY m. 10/5’e göre muvafakatname, kayıtsız ve şartsız olmalıdır[16]. Keza marka üzerinden sicile kayıtlı inhisari lisans sahiplerinin bulunması halinde de bunların yazılı izinlerinin de muvafakatnameye eklenmesi şarttır (SMKY m. 4). Son olarak muvafakatnamenin yazılı ve noter onaylı bir şekilde TÜRKPATENT’e en geç marka başvurusuna gelen itiraz hakkında karar verilinceye kadar sunulması gerekir (SMKY m. 10/3). Görülmektedir ki muvafakatnamenin düzenlenmesi ve TÜRKPATENT’e sunulması, sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır.

  • Birlikte Var Olma Sözleşmesinden Kaynaklanan Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Çalışmanın bu bölümünde, birlikte var olma sözleşmesinden kaynaklanan belli başlı uyuşmazlıklar genel tabirleriyle açıklandıktan sonra söz konusu uyuşmazlıkların arabuluculuk kurumu bakımından uygulanabilirliği konusu üzerinde durulacaktır.

  • Birlikte Var Olma Sözleşmesinden Doğan Yükümlülüklerin İfası ve Bu Sözleşmelerden Doğan Zararların Tazmini Davası
  1. Genel Bakış

Birlikte var olma hakkı, esasında tek taraflı bir muvafakatname niteliğini haiz olsa da işbu irade beyanından kaynaklanan birtakım uyuşmazlıklar söz konusu olabilmektedir. Söz gelimi, her ne kadar SMKY’de muvafakatin kayıtsız ve şartsız olması gerektiği belirtilmişse de önceki marka hakkı sahibi, belirli bir ivaz karışlığında kendi markasıyla aynı olan bir markanın kullanımına rıza göstermiş olabilir[17]. Edimin yerine getirilmemesi halinde ise uyuşmazlığın çıkması muhtemel olacaktır. Kaldı ki bu halde iki taraflı bir sözleşmenin varlığından bahsetmek gerekir. Bir tarafta marka hakkını devredenin birlikte var olma borcu bulunmakta iken öteki tarafta devralanın ivaz karşılığını yerine getirme borcu yer alacaktır[18]. Keza taraflar sözleşmede, birbirleriyle rekabet etmeyeceklerini de kararlaştırmış olabilirler; bu halde de rekabet etme yükümlülüğünün ifası için yargı yoluna gidilmesi muhtemeldir[19].

Birlikte var olma hakkını devralanın sözleşmede kararlaştırılan borçlarını yerine getirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Sözleşmede, markanın yalnızca belirli mal ve hizmetler kapsamında ve yine yalnızca belirli bir bölgede kullanılmasına müsaade gösterilmiş olabilir. Bu hallerde söz konusu yükümlülüklere uyulması gerekir. Aksi halde marka hakkını devreden, dava yoluna gidebilir. Tüm bu sözleşmenin ifasından kaynaklanan aykırılık hallerinde davacının zarara uğramış olması durumunda tazminat talep etme hakkı da mevcuttur[20].

  1. Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Birlikte var olma sözleşmesinin ifası veya sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılması düşünülen tazminat davasının, arabuluculuğa elverişliliği hususu için öncelikle ilgili kanun hükümlerini yeniden zikretmek gerekir.

HUAK’a göre özel hukuktan kaynaklı bir uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olabilmesi için tarafların işbu uyuşmazlık üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri gerekir (HUAK m. 1/2). Sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından tarafların, serbestçe tasarruf edebilecekleri ve ilgili uyuşmazlığın kamu düzeninden olmadığı sonucuna varılması gerekir[21].Öte yandan üçüncü kişilerin menfaatlerinin de bu noktada dikkate alınması gerekir. Nitekim her ne kadar başlangıçta kamu düzeninden olmayan bir uyuşmazlık gibi görünse de sözleşmeden, üçüncü bir kişinin yararlanması durumu da gündeme gelebilir. Pratikte bu durum, daha çok birlikte var olma sözleşmesinin geçersiz veya hükümsüz kılınması hallerinde gündeme gelmektedir. Nitekim, sözleşmenin varlığı sayesinde marka ayakta durabilmektedir. Bu hususta marka hakkına dayanarak lisans vb. hukuki işlemleri gerçekleştiren üçüncü kişilerin haklarının bu noktada korunması gerekecektir[22]. Marka hakkından kaynaklanan uyuşmazlıkların korunması noktasında, üçüncü kişilerin de menfaatleri etkilenebilir ve bu halde menfaat ağının gözetilmesi gerekebilir[23].

Uyuşmazlık bakımından tarafların serbestçe tasarruf edebilmeleri mümkün ve üçüncü kişilerin de menfaatleri ihlal edilmiyor ise uyuşmazlığın, arabuluculuğa elverişli olduğu kanaatimizce söylenebilir.

Arabuluculuğa elverişli olduğu belirtildikten sonra uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuk kapsamında kalıp kalmadığı hususu açıklanmalıdır. HUAK m. 18/A’da, dava şartı arabuluculuğa ilişkin usul ve esaslar ele alınmıştır. Söz konusu madde I. Bölümde detaylıca incelenecektir[24].

Burada esasen üzerinde durulması gereken hükümler TTK’de düzenlenmiştir. TTK m. 4’e göre fikri mülkiyet hukuku mevzuatına dahil olan marka hukuku uyuşmazlıkları, mutlak ticari dava kategorisinde görülmektedir[25]. Buna göre birlikte var olma sözleşmesinden kaynaklanan tüm uyuşmazlıkların, tarafların sıfatına bakılmaksızın ticari dava kategorisinde olduğunu söylemek doğru bir tabir olacaktır (TTK m. 4/1-d).

Birlikte var olma sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar nedeniyle görülen bir dava, her ne kadar mutlak ticari dava kategorisinde yer alsa da arabuluculuğun dava şartı olarak işletilebilmesi için bir şartın daha yerine getirilmesi gerekir (TTK m. 5/A). Buna göre, açılacak dava konusunun, belli bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak veya tazminat talebi içermesi gerekmektedir (TTK m. 5/A-1). Bu bağlamda, birlikte var olma sözleşmesinin ifası, eğer bir miktar paraya ilişkin bir alacak ise söz konusu uyuşmazlık, dava şartı arabuluculuğa tabii olacak; ancak, sözleşmeden kaynaklanan edim; para alacağı dışında bir yükümlülük ise arabuluculuk, dava şartı kapsamında kalmayacaktır (TTK m. 5/A-1).  Öte yandan hem bir miktar para alacağı hem de para alacağından başka bir yükümlülüğün yerine getirilmesi talep edilmiş olabilir. Bu hallerde taleplerin yığılması durumu gündeme gelecek ve yine arabuluculuğun dava şartı olarak yerine getirilmesi gerekecektir[26].

Son olarak, sözleşmenin ifasına yönelik açılacak para alacağı ve tazminat talepleri bakımından ise kanunun lafzından anlaşılacağı üzere dava şartı arabuluculuğun işletilmesi gerekir (TTK m. 5/A-1).

  • Birlikte Var Olma Sözleşmesinin Geçersiz veya Hükümsüz Kılınması Davası
  1. Genel Bakış

TBK uyarınca sözleşmenin geçerli olabilmesi için birtakım şartları taşıması gerekir. Buna göre tarafların, sözleşme yapabilme ehliyetlerine sahip olmaları, sözleşmede muvazaanın olmaması ve sözleşmenin şekil şartlarını taşıması gibi birçok şart mevcuttur (TBK m. 1- m. 30). Tüm bu şartların birlikte var olma sözleşmesi için de sağlanması gerekmektedir[27]. İşbu geçerlilik koşullarının sağlanmaması halinde sözleşmenin hükümsüz kılınması durumu gündeme gelecektir.

Sözleşmenin, tarafların iradesiyle de feshedilmesi mümkündür. Her iki taraf iradesinin bu yönde olduğu hallerde ortada bir uyuşmazlığın varlığından bahsetmek mümkün değildir[28]. Bununla birlikte, taraflardan birinin sözleşmeyi tek taraflı feshetme hakkı da bulunmaktadır[29]. SMK’de, birlikte var olma sözleşmesinin feshi için özel bir yasal düzenleme bulunmadığından fesih işlemi, TBK’nin genel hükümleri ve sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelere ilişkin kuralları çerçevesinde yapılmalıdır. (TBK m. 126).

  1. Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Sözleşmenin geçerlilik şartlarını taşımaması halinde, ortada geçerli bir sözleşmenin varlığından bahsetmek mümkün değildir. Nitekim emredici hükümlere aykırı bir şekilde düzenlenmiş bir sözleşme kesin olarak hükümsüzdür[30]. Kesin hükümsüz bir sözleşmenin hükümsüz kılınması işleminin kamu düzeninden olması gerektiği kanaatindeyiz. Bu nedenle sözleşmenin TBK m. 27 gereği tamamen hükümsüz kılınması gerekiyorsa tarafların bu konuda serbestçe tasarruf edemeyecekleri; zira sözleşmenin ayakta kalmasının kanuna yani kamu düzenine aykırılık teşkil edeceği düşüncesindeyiz.

Sözleşmenin yalnızca bir kısmının hükümsüz kılınması gerekiyorsa kalan kısım bakımından sözleşmenin devam ettirilmesi mümkündür (TBK m. 27/2). İşte tam bu hususta arabuluculuğun ilgili uyuşmazlık nezdinde elverişli olduğu akla gelebilir. Nitekim kanunun emredici hükümlerine yani kamu düzenine yönelik bir aykırılık ortadan kalkmış olacaktır. Böylelikle, tarafların bir araya gelip, aykırı hükümleri ortadan kaldırarak sözleşmeyi ayakta tutması mümkündür.

Öte yandan, üçüncü kişilerin menfaatlerinin doğrudan etkilenip etkilenmediği de ele alınmalıdır. Öyle ki, sözleşmenin hükümsüzlüğü nedeniyle üçüncü kişilerin hakları zarar görüyor ise uyuşmazlık, sözleşmenin tarafları çerçevesinde çözümlenmeye elverişli değildir; bu hususta mutlaka mahkeme kararına ihtiyaç duyulmalıdır[31].

 

Sözleşmenin tek taraflı feshinden kaynaklanan uyuşmazlıklar ise genelde para ve tazminat alacağına ilişkindir. Nitekim sözleşme, tek taraflı irade beyanı ile sona ermiştir. Bu kapsamda yukarıda izah edildiği üzere, sözleşmenin feshi nedeniyle uğranılan bir zararın tazmini için açılan davada arabuluculuğa gidilmesi mümkündür[32]. Hatta uyuşmazlık, dava şartı kapsamında arabuluculuğa tabii olacaktır (TTK m. 5/A-1).

  1. Nispi Ret Nedenleri[33] Kapsamında Meydana Gelen Uyuşmazlıklar için Arabuluculuğun Değerlendirilmesi

Mutlak ret nedenleri kapsamında arabuluculuk sürecinin işletilemeyeceğini, bunun tek istisnasının ise SMK m. 5/1-ç olduğu, yukarıda açıklanmıştır[34]. Mutlak ret nedenlerinin genel amacı, kamu düzenini ilgilendirdiğinden tek tek incelenmemiş; yalnızca istisna olan düzenlemesine değinilmekle yetinilmiştir. Öte yandan, marka tescilinde nispi ret nedenlerinin, kural olarak tamamı arabuluculuk sürecinin işletilmesine müsaittir[35]. “Zira nispi ret nedenlerinin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmalarıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.[36]O halde, tarafların iradeleriyle hukuki sonuç doğurabilmelerinin mümkün olup olmadığı, her bir ret nedenleri açısından ayrıca incelenmelidir.

  • Tescil Başvurusu ve Tescilli Markalar Arasındaki Benzerlik ve Karıştırılma İhtimalinin Mevcudiyeti (SMK m. 6/1)
  • Genel Bakış

Tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescilli veya önceki tarihli bir marka başvurusu ile aynı ve/veya benzer olması ve keza söz konusu bu markaların sundukları mal veya hizmetlerin de aynı ve/veya benzer olması nedeniyle, halk tarafından bu iki markanın karıştırılma ihtimali mevcut ise TÜRKPATENT itiraz üzerine, söz konusu marka başvurusunu reddeder (SMK m. 6/1).

Marka başvurusuna konu markanın, tescilli bir marka ile karıştırılma ihtimali nedeniyle reddedilebilmesi için şu üç şartın yerine getirilmesi gerekir[37]: Başvuruya konu markanın önceki tarihli marka ile aynı veya benzer olması ve önceki marka ile başvuruya konu markanın aynı ya da benzer mal ve hizmetleri kapsaması gerekir. Son olarak, bu benzerlik nedeniyle markaların karıştırılması ihtimali gündeme gelmelidir. Karıştırılma ihtimalinin belirlenmesinde ise üç kriter dikkate alınır: markaların benzerliği, sundukları mal ve hizmetlerin benzerliği ve önceki markanın ayırt etme gücü[38]. Karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti hususu, tüm faktörler göz önünde bulundurularak bir bütün olarak değerlendirilmelidir[39]. Ayrıca markalar arası benzerlik değerlendirilmesinde, markaların unsurları değil; her iki markanın da bıraktığı genel izlenim dikkate alınmalıdır[40].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

SMK m. 6/1 kapsamında bir itirazın mevcudiyeti halinde, tarafların uzlaşma yoluna gitmeleri mümkündür. Nitekim her iki tarafın da serbest iradesiyle hukuki sonuç doğurmasının mümkün olduğu bir uyuşmazlık söz konusudur[41]. Bu bağlamda taraflar, tescili istenen markanın ayırt edici nitelik kazanabilmesi hususunda uzlaşabilir; aynı ve/veya benzer olan markanın diğeriyle karıştırılmaması için gerekli önlemleri alabilirler[42].

İlgili uyuşmazlık nezdinde tarafların arabuluculuk sürecini işletebilmeleri mümkün ise de uyuşmazlığın dava şartı arabuluculuk kapsamında olmadığını da belirtmek gerekir. Zira, henüz tescil aşamasında olan bir uyuşmazlık söz konusudur ve işbu uyuşmazlık öncelikli olarak TÜRKPATENT nezdinde çözümlenmelidir. Şu aşamada dava yoluna gidilmesi mümkün görülmediğinden dava şartı arabuluculuk hususunun, tescil öncesi incelenmesine lüzum bulunmamaktadır.

  • Marka Hakkı Sahibinin İzni ve Haklı Bir Sebep Olmadan Vekil Tarafından Gerçekleştirilen Tescil Başvurularına Karşı Hukuki Yollar, Dava Açma ve Tescilin Devri İhtiyacı (SMK m. 6/2 ve SMK m. 10)
  • Genel Bakış

Marka hakkı sahibinin izni olmadan ve haklı bir gerekçeye dayanmaksızın, ticari vekil veya temsilcinin markanın aynısını ya da ayırt edilemeyecek kadar benzerini kendi adına tescil ettirmek amacıyla başvuruda bulunması halinde, itiraz üzerine bu başvuru reddedilir (SMK m. 6/2).

Marka hakkı sahibi ile markayı tescil ettirmek isteyen kişi arasında, markanın kullanılmasına ilişkin bir yetki ilişkisinin bulunması gerekli ve yeterlidir. Bu ilişki, vekalet sözleşmesinden, acentelik sözleşmesinden veya tek satıcılık ilişkisinden kaynaklanabilir[43]. Bu kapsamda, mutlaka TTK’nin aradığı anlamda bir ticari vekil ve temsilci ilişkisinin kurulması aranmamalıdır[44].

Marka hakkı sahibi, ticari vekil veya temsilci tarafından tescil edilen markanın kullanımının yasaklanmasını mahkemeden talep edebileceği gibi, ilgili tescilin kendisine devredilmesini de isteyebilir (SMK m. 10). Bu kapsamda marka hakkı sahibi, açacağı bir dava ile hem markanın hükümsüzlüğünü isteyebilir hem de dilerse marka tescilinin kendisine devredilmesini talep edebilir (SMK m. 25/1 ve SMK m. 10).

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka sahibinin onayı olmadan, markanın benzerinin veya aynısının ticari temsilci ya da vekil adına tescil edilmesi halinde, haklı bir gerekçe bulunmadığı sürece, marka sahibinin kullanımını engelleme veya tescilin devri talebiyle dava açma hakkı bulunmaktadır (SMK m. 10). Söz konusu davanın, arabuluculuğa elverişliliği ve arabuluculuğun dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı hususu üzerinde durulmalıdır.

Daha önceki açıklamalarımıza paralel olarak öncelikle söz konusu uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişliliği ele alınacak; ardından arabuluculuğun dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı hususunda kanaatimiz ortaya konulacaktır.

Marka hakkı sahibi, ticari vekile ve/veya temsilcisine açacağı davada markanın hükümsüzlüğünü talep edebilir, markanın kullanılmasının tedbiren yasaklanmasını mahkemeden isteyebilir. Öte yandan markanın hükümsüz kılınması yerine tescilin kendisine devredilmesini de isteyebilir (SMK m. 10). Markanın hükümsüzlüğü halleri ileride açıklanacak olup şimdilik yalnızca devir talebi ve tazminat talepleri üzerinde durulacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, marka hakkı sahibi tarafından, ihlale konu marka kullanımının yasaklanması ya da markanın kendi üzerine devrinin istenmesi talepleri bakımından dava şartı arabuluculuk uygulama alanı bulmaz. Nitekim dava konusu uyuşmazlık, para veya tazminat alacağına ilişkin değildir (TTK m. 5/A-1). Bununla birlikte şartların sağlanması halinde tarafların ihtiyari arabuluculuk sürecini işletmeleri mümkündür.

Markanın hükümsüz kılınmasında olduğu gibi ticari vekil/temsilciye ait bir markanın devrini talep etmek de üçüncü kişilerin menfaatlerini doğrudan etkileyebilir[45]. Nitekim, önceki hak sahibi ile gerçekleştirilmiş lisan vb. sözleşmelerin akıbetinin ne olacağı tartışması gündeme gelecektir. Arabuluculuğun elverişliliği hususunda üçüncü kişilerin menfaat dengesinin korunması gerektiği, her bir uyuşmazlık açısından ele alınmalıdır. Bu kapsamda, marka hakkı sahibinin değişmesi nedeniyle üçüncü kişinin haklarına halel geliyor ise söz konusu uyuşmazlığın, arabuluculuk kapsamında çözülmesi kanun gereği söz konusu değildir. (HUAK m. 1/2).

Bu hususta ayrıca, ilgili uyuşmazlık nezdinde tarafların serbestçe tasarruf edebilmeleri şartına değinmek gerekir (HUAK m. 1/2). Markanın devri için tarafların serbest iradeleriyle hukuki sonuçlar doğurması mümkündür. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken husus, önceki marka hakkı sahibi ile üçüncü kişiler arasında tesis edilmiş ve marka hakkını konu alan sözleşmelerdir. Nitekim, bu durumlarda üçüncü kişilerin arabuluculuk sürecine katılması veya kendilerine bildirimde bulunulması gerektiği de dikkate alınmalıdır.

Hükümsüzlük veya markanın devri kararı, bir miktar para veya tazminat alacağı ile ilgili olmadığından dava şartı olarak arabuluculuk sürecine tabi tutulmaz (TTK m. 5/A-1). Ne var ki, bu taleplerle birlikte tazminat da istenebilir. O halde, arabuluculuğun dava şartı olarak işletilmesi gerekir.

  • Tescilsiz Marka ve İşaretler Üzerinden İtiraz, Önceki Haklar ile Paris Anlaşması[46] Kapsamında Tanınmış Markaların Korunması ve İhlali Halinde Gündeme Gelen Uyuşmazlıklar (SMK m. 6/3, 6/4 ve 25/1)
  • Genel Bakış

Başvuru tarihinden veya varsa rüçhan tarihinden önce tescilsiz bir marka ya da ticaret sırasında kullanılan başka bir işaretle hak kazanılmışsa, marka hakkı sahibinin yaptığı itiraz sonucu, marka başvurusu reddedilir (SMK m. 6/3).

Belli bir işareti marka olarak uzunca bir süre kullanmış ve bu sebeple markasını bilinir hale getirmiş kişinin, marka üzerinde SMK m.6/3 gereği hak sahibi olduğu kabul edilmektedir. Bu sayede marka hakkı sahibi, yapılan başvurulara itiraz etme hakkını elinde tutmaktadır[47].

Ayrıca belirtmek gerekir ki, ilgili hükümde yalnızca marka hakkı değil -haksız rekabet hükümleri dışında- SMK kapsamında özel olarak korunmayan tüm işaretler koruma kapsamına alınmıştır[48]. Böylelikle piyasada yer edinmiş ancak tescili gerçekleşmemiş işletme adı, alan adı vb. işaretler de bu hükmün kapsamı dahilindedir[49].

Keza, Paris Anlaşması’nın 1. mükerrer 6. maddesi çerçevesinde, tanınmış markalar ile aynı veya benzer özellikteki marka başvuruları, aynı ya da benzer mal veya hizmetler için yapılan itirazlar doğrultusunda reddedilir (SMK m. 6/4). Paris Anlaşması, ülkesellik ilkesine önemli bir istisna getirmekte ve menşe ülkede tescilli, Türkiye’nin ilgili kesimi tarafından tanınmış tescilsiz markaların korunmasını muhtemel kılmaktadır[50].

SMK m. 6/4 kapsamında bir itirazın gündeme gelebilmesi için ise markanın hem Paris Anlaşması’nın 1. mükerrer 6. maddesi çerçevesinde menşe ülkede tescilli olması hem de korunma istenen ülkenin önemli bir kesiminde tanınmış olması gerekir. Bu kapsamda koruma talep edilen ülke dışındaki tanınmışlık yeterli değildir[51].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Paris Anlaşması’na taraf bir ülkede tescilli bir markanın Türkiye’de tanınmış olması halinde marka hakkı sahibi, üçüncü kişilerin marka başvurularına itiraz edebilir; tescilin hükümsüzlüğünü isteyebilir (SMK m. 25/1). Söz konusu davanın, arabuluculuğa elverişliliği ve arabuluculuğun dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı hususu üzerinde durulmalıdır.

Daha önceki açıklamalarımıza paralel olarak öncelikle söz konusu uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişliliği ele alınacak; ardından arabuluculuğun dava şartı kapsamında kalıp kalmadığı hususunda kanaatimiz ortaya konulacaktır.

Markanın hükümsüzlüğü kısmında detaylıca üzerinde durulacak olmasına karşın konunun bölünmemesi adına kısaca, tanınmış marka hakkı sahibinin açabileceği hükümsüzlük davasına değinmek ve arabuluculuk açısından incelemek gerekmektedir.

Marka hakkı sahibi, tanınmış markasını korumak üzere, üçüncü kişilerin başvurularına itiraz edebilir. Bu kapsamda TÜRKPATENT, tarafları uzlaşmaya çağırabilir (SMK m.19/4). Bu halde başvuru sahibinden, işarette değişiklik yapılması veya kullanmak istediği mal ve hizmetleri daraltması istenebilir.

Markanın tanınmışlığına rağmen her nasılsa üçüncü kişinin markası tescil edilmiş olabilir. Bu durumda marka hakkı sahibi SMK m. 25/1 gereği ihlal edene karşı markanın hükümsüzlüğü davasını açmalıdır[52].

Açılacak hükümsüzlük davasının, esasında tarafların serbestçe tasarruf edemeyecekleri bir alanı işgal ettiği doktrinin bir kesimi tarafından ileri sürülmektedir[53]. Buna göre bir markanın hükümsüzlüğü, markayı en baştan geçersiz kılacağından; yalnızca tarafların iradesine bırakılmaması gerektiği hususu üzerinde durulmaktadır. Şöyle ki, marka üzerinde üçüncü kişilerin de hak ve menfaatleri bulunabilir ve işbu menfaatlerin korunması adına markanın hükümsüzlüğüne, mahkeme tarafından karar verilmesinin hakkaniyetli olduğu düşüncesi var olmaktadır.

Doktrin tarafından benimsenen bu görüşe yukarıda da benzer açıklamalarda bulunduğumuz üzere katılmaktayız. Bizce de bir markanın hükümsüz kılınması, tarafların iradelerinin de üstünde mahkeme kararını gerekli kılmaktadır. Kaldı ki, kanunun lafzından da marka hükümsüzlüğünün mahkemeden talep edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır[54]. Öte yandan, üçüncü kişilerin hakları doğrudan etkilenmediği sürece ve sözleşmenin bir kısmının ayakta tutulabilmesinin mümkün olduğu hallerde arabuluculuk sürecinin işletilmesi mümkün olduğu kanaatindeyiz. Hükümsüzlük davasına ilişkin görüşlerimiz, ilgili bölümde detaylı olarak açıklanmaktadır[55].

Görülmektedir ki SMK m. 6/3 ve 6/4 kapsamında yapılacak itirazlar açısından her ne kadar arabuluculuk süreci elverişli ve mümkün olsa da tescil sonrası açılacak hükümsüzlük davası için aynı durumdan bahsetmek pek olası değildir. Böyle olmakla birlikte tazminat taleplerinin varlığı halinde, yalnızca bu talep bakımından arabuluculuğun elverişli ve dava şartı kapsamında kaldığı hususuna çalışmada detaylıca yer verilmiştir.

  • Tescil Edilmiş Markaların Tanınmışlık Düzeyi ve İtiraz Hakkı. Haksız Yararlanma ve İtibar Zararları: Markanın Sulandırılması ve Marka Hakkı Sahibinin Dava Hakkı (SMK m. 6/5)
  • Genel Bakış

SMK m. 6/5’e göre, “[T]escil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.”

 

Söz konusu hüküm, esasında tescilli ve tanınmış markaların korunmasını ve haksız rekabetin önlenmesini amaçlamaktadır[56]. Bu hükmün uygulanabilmesi için, belirli şartların bir arada bulunması gerekmektedir: Markanın Türkiye’de tescil edilmiş olması, sonraki markanın mevcut markayla aynı ya da benzer nitelikte olması, belirli bir tüketici kesimi nezdinde tanınmışlık kazanmış olması ve hükümde belirtilen üç durumdan birini içeren bir halin mevcut olması[57]. Öte yandan markanın sulandırılması, haklı bir nedene dayanıyor ise marka hakkı sahibi tanınmış marka korunmasını üçüncü kişilere karşı ileti süremeyecektir[58].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Marka hakkı sahibi, başvuru sahibinin markasına itiraz edebilir. Bu halde yukarıda açıklandığı gibi TÜRKPATENT, tarafları uzlaşmaya çağırabilir (SMK m. 19/4). Tarafların bu konuda uzlaşmaları mümkündür. Marka hakkı sahibi tarafından gerçekleştirilen itirazın TÜRKPATENT tarafından reddolunması halinde, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kuruluna (YİDK) da itiraz edilebilir. Buradan da sonuç alınamaması halinde YİDK kararının iptali için dava açılması gerekir. Açılacak bu davanın arabuluculuğa elverişli olmadığı hususu aşağıda yer alan YİDK Kararının İptali bölümünde ele alınacağı için burada ayrıca yer verilmemiştir[59].

  • Diğer Nispi Ret Halleri
  • Genel Bakış

Yukarıda, birkaç ret sebebiyle bu sebeplere özgü dava konuları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Geriye kalan ret sebeplerine ise bir arada yer verilmesi uygun görülmüştür. Esasında tüm bu ret sebeplerinin, marka hakkına ihlal oluşturduğu ve markanın hükümsüzlüğüne veya tecavüzüne yol açacağı açıktır. Ancak bazı ret sebepleri, kendine özgü nitelikleri nedeniyle ayrı başlıklar altında değerlendirilmiştir. Bu kısımda ise geri kalan nispi ret nedenleri arabuluculuk açısından değerlendirilecektir.

SMK m. 6/6’ya göre; başkasına ait ismin, ticaret unvanının, fotoğrafın, telif hakkı veya fikri mülkiyet hakkını ya da marka hakkı dışında başka bir sınai mülkiyet hakkının tescil başvurusuna konu olması halinde marka hakkı sahibinin ilgili başvuruya itiraz etmek hakkı bulunmaktadır.

SMK m. 6/7’de, ortak veya garanti markasının yenilememe sebebiyle koruma süresinin sona ermesi halinde yapılacak başvurulara karşı itiraz süreçleri ele alınmıştır. Buna göre; koruma süresinin sona ermesinden itibaren üç yıl geçmediği sürece marka hakkı sahibinin itiraz hakkı bulunmaktadır. Keza aynı şekilde SMK m. 6/8’de de ferdi markanın yenilememe sebebiyle sona ermesi halinde marka hakkı sahibinin, korumanın sona ermesinden itibaren iki yıl içerisinde yapılacak başvurulara karşı itirazı prosedürü düzenlenmiştir.

SMK m. 6/9’da ise kötü niyetli başvurulara karşı marka hakkı sahibinin itiraz edebileceği ve işbu başvurunun tesciline engel olabileceği düzenlenmiştir. Buradaki kötü niyet, dürüstlük kuralına aykırı bir marka başvurusuna işaret etmektedir. Tescilli bir markaya benzer bir işaretin tescili için TÜRKPATENT’e başvurmak, esasında başlı başına kötü niyetli bir başvuru olarak değerlendirilebilir[60].

  • Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

SMK 6/6’ya göre itiraz hakkı elde eden marka hakkı sahibi ile başvuru sahibinin arabuluculuk yoluna gitmesi mümkündür. Nitekim TÜRKPATENT yoluyla da uzlaşma süreci işletilebilir (SMK m.19/4). Arabuluculuk aşamasında marka hakkı sahibinden izin alınabileceği gibi başvuruya konu marka üzerinde birtakım eklemeler de yapılarak markaya ayırt edicilik kazandırılabilir[61]. Başkasına ait kişilik haklarına dayalı marka hukuku uyuşmazlığı, esasında arabuluculuğa en elverişli uyuşmazlıklardan biri olarak görülebilir. Nitekim tamamen iki tarafı ilgilendiren ve arabuluculuk aşamasıyla rahatlıkla sonuçlandırılabilen bir uyuşmazlığı ihtiva etmektedir.

Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde SMK m. 6’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olduğu belirtilebilir. Tarafların tescil aşamasında anlaşamamaları halinde ise dava yoluna başvurmaları gerekir. Davanın türüne göre (hükümsüzlük, YİDK kararının iptali gibi) arabuluculuk sürecinin uygulanabilirliği sorusunun cevabı da değişecektir. Aşağıda, dava türleri detaylıca inceleneceğinden burada yalnızca tescil aşamasıyla ilgili hususlara cevap bulunmaya çalışılmıştır.

  1. YİDK Kararlarının İptali
  1. Genel Bakış

TÜRKPATENT, tescil başvurusunu kısmen veya tamamen reddedebilir. Keza bülten itirazları için de aynı husus geçerlidir[62]. Bu hallerde yapılması gereken, iki ay içerisinde itirazı, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kuruluna taşımaktır (SMK m. 20). TÜRKPATENT’in, itiraz neticesinde yapacağı incelemeler ve değerlendirmeler sonucu vereceği kararlar, nihaidir (SMK m.21/4). Bu durumda yapılması gereken, TÜRKPATENT kararının tebliğinden itibaren iki ay içesinde Ankara Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nde dava açmaktır[63]. Diğer idari kararlar gibi TÜRKPATENT nezdinde verilen kararlar da idarenin nihai kararlarıdır ve idare tarafından verilen nihai kararlara karşı yargı yolu açıktır[64].

  1. Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi

Kurul kararlarının öncelikle arabuluculuğa elverişliliği hususu ele alınmalıdır. Buna göre doktrinde YİDK kararlarının iptali davasının arabuluculuğa elverişli olmadığı belirtilmektedir[65]. Bu görüşün altında yatan sebepleri açıklamak gerekir. Şöyle ki; YİDK kararı, TÜRKPATENT’in nihai kararını oluşturmaktadır ve temelinde idari bir işlemi barındırmaktadır. Dolayısıyla idari bir otorite tarafından verilmiş bir kararın aksine bir hüküm yoksa yalnızca iptali veya iptal talebinin reddi yönünde bir karar verilmesi gerekir. Tarafların bir araya gelip idari bir işlemi iptal etme olasılıkları bulunmadığına göre işbu uyuşmazlığın arabuluculuk nezdinde çözülme imkânı yoktur[66]. Nitekim, mahkeme dahi, TÜRKPATENT’in yerine geçip tescil kararı verememektedir. Özel hukuk uyuşmazlığı olmayan, idari bir işlem olan bir uyuşmazlık üzerinde tarafların serbestçe tasarruf etme imkanları bulunmamaktadır. O halde uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olmadığı ve pek tabii dava şartı kapsamında kalmadığı söylenmelidir[67].

Marka Hukuku Hakkında diğer makalelerimiz için sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

[1] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 305-306.

[2] Sevilay Uzunallı, Marka Hukuku (Ankara: Adalet Yay., 2024), 47.

[3] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 411; Uzunallı, Marka, 47.

[4] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 411 vd.

[5] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413; Eda Giray, “Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukukunda Arabuluculuk”, 36.

[6] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413 vd.

[7] Muvafakat sonucu marka, diğer markadan bağımsız olarak varlığını kazanmaktadır. Bu bağlamda, muvafakat verilen marka hükümsüz kılınsa dahi muvafakat alan markanın geçerliliği etkilenmeyecektir. Detaylı bilgi için bkz. Elif Aykurt Karaca, Marka Hukukunda Muvafakat ve Muvafakatin Uygulanma Koşulları (Ankara: Lykeion Yay., 2020), 91.

[8] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413.

[9] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413; Eda Giray, “Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukukunda Arabuluculuk”, 36.

[10] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413; Kanunda açıkça şekil şartı öngörüldüğü durumlarda, tasarruf yetkisinin kısıtlanması sebebiyle uyuşmazlığın, arabuluculuk sürecine uygun olmadığına ilişkin aksi görüş için bkz. Hasan Kadir Yılmaztekin ve Zeliha İnce, “Dava Şartı Arabuluculuk Ekseninde Bazı Fikri Mülkiyet Hukuku Uyuşmazlıkları”. Terazi Hukuk Dergisi 14, sy. 59 (2019): 2176.

[11] Karaca, Marka Hukukunda Muvafakat, 97; Buket Gün, Marka Hukukunda Birlikte Var Olma (İstanbul: On İki Levha Yay., 2019), 75 vd.; Ahmet Hasan Kılıç, “Markaların Birlikte Var Olma Sözleşmesi”, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi 3, sy. 2 (2017): 82 vd.

[12] Ahmet Hasan Kılıç, “Markaların Birlikte Var Olma Sözleşmesi”, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi 3, sy. 2 (2017): 80.

[13] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 80.

[14] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 80.

[15] Sabih Arkan, “Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun 5.3. Maddesiyle İlgili Bazı Düşünceler” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi 33, sy. 3 (2017): 9.

[16] Verilmesi gereken muvafakatnamenin kayıtsız ve şartsız olmasına ilişkin düzenlemenin, SMK’ya aykırılık teşkil ettiğine ilişkin görüş için bkz. Arzu Oğuz, Hasan Kadir Yılmaztekin ve Ezel Üner. Fikri Mülkiyet Hukukunda Uzman Arabuluculuk, (Ankara: Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı, 2020), 360.

[17] Yılmaztekin v. dğr., Uzman Arabuluculuk, 360.

[18] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 90.

[19] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 91.

[20] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 91.

[21] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 302.

[22] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 312.

[23] Bu hususta mahkemenin de karar verirken üçüncü kişilerin menfaatlerini gözetmesi gerektiğine ilişkin görüş için bkz. Güneş, Uygulamalı Marka Hukuku, 243 vd.; Keza, arabuluculuk sürecinde üçüncü kişilerin menfaatleri doğrudan etkileniyorsa ilgili uyuşmazlığın, arabuluculuğa elverişli olmayacağına ilişkin bkz. İbrahim Ermenek, Arabuluculuk Sürecinde Zayıf Tarafın Korunması, (Ankara: Yetkin yay., 2021), 89; Mehmet Ertan Yardım, “Ticari Uyuşmazlıklarda Zorunlu Arabuluculuğa Başvuru” Ticari Uyuşmazlıklarda Zorunlu Arabuluculuk.  Mehmet Ertan Yardım ve Ceyda Süral Efeçınar (Ed.), (Ankara: Seçkin Yay., 2019), 95.

[24] Bkz. I. Bölüm Dava Şartı Arabuluculuk.

[25] Detaylı açıklama için bkz. I. Bölüm, Marka Hukuku Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuğa İlişkin Esaslar.

[26] Davaların yığılması halinde dava şartı arabuluculuğun işletilmesi bölümüne atıf yap.

[27] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 92.

[28] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 93.

[29] Kılıç, “Birlikte Var Olma”, 93.

[30] TBK m. 27/1: “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.” şeklindedir.

[31] Bkz. II. Bölüm B/2-A (1) Birlikte Var Olma.

[32] Bkz. II. Bölüm B/2-A (1) Birlikte Var Olma.

[33] Nispi ret nedenleri hakkında fetaylı bilgi için bkz. Cahit Suluk v. dğr. Fikri Mülkiyet Hukuku (Ankara: Seçkin Yay., 2023), 208-226; Gözde Sena Erginbay, “6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu Uyarınca Nispi Ret Nedenleri” Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 22, sy. 3 (2018): 37 vd.; Sabih Arkan, “İşaret ile Marka Arasında Bağlantı İhtimali ve İltibas (Karıştırma) Tehlikesi” Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi 20, sy. 2 (1999): 5 vd.

[34]Bkz. II. Bölüm B/2-A Mutlak Ret Nedenleri Kapsamında Meydana Gelen Uyuşmazlıklar için Arabuluculuğun Değerlendirilmesi.

[35] Eda Giray, “Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukukunda Arabuluculuk”, 36.

[36] YHGK 26.09.2019 T. 2017/1733 E. 2019/959 K., [Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı (Erişim Tarihi: 03.10.2024)].

[37] Uzunallı, Marka, 74.

[38] Uzunallı, Marka, 74; Sevilay Uzunallı, “Marka Hukukunda Malların ve/veya Hizmetlerin Benzerliğinin Tespiti Sorunu”, Prof. Dr. Hamdi Yasaman’a Armağan içinde, (İstanbul: 2017, 676 vd.), 676 vd.

[39] Uzunallı, Marka, 75.

[40] Uzunallı, Marka, 75; Yargıtay, markaların benzerlik incelemesinde işitsel, biçimsel ve anlamsal benzerlik krıtelerini kullanmaktadır bkz. Y11HD E. 1998/10243, K. 1999/2265 [KazancıİBB (Erişim Tarihi: 03.10.2024)].

[41] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 305; Yasaman, SMK Şerhi, 2409.

[42] Eminoğlu ve Korkmaz, “Arabuluculuğa Elverişlilik”, 305; taraflar bir araya gelerek örneğin, aynı ve/veya benzer olan markanın diğerinden ayırt edilmesi için neler yapılabileceğini aralarında tartışabilirler bkz.  YHGK 26.09.2029 T. 2017/1733E. 2019/959 K, [Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı (Erişim Tarihi: 03.10.2024)].

[43] Uzunallı, Marka, 96; Yasaman, SMK Şerhi, 994; Çolak, Marka, 448.

[44] Uzunallı, Marka, 96 vd.

[45] Bkz. II. Bölüm, Markanın Devrinden Kaynaklanan Uyuşmazlıkların Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi.

[46] Sınai Hakların Korunması Hususunda 20 Mart 1883 Tarihinde İmzalanmış 14 Aralık1900’de Brüksel’de, 2 Haziran 1911’de Washinton’da, 6 Kasım 1925’te La Haye’de, 2 Haziran 1934’te Londra’da, 31 Ekim 1958 Lizbon’da ve 14 Temmuz 1967’de Stockholm’de Revize edilmiştir.

[47] Uzunallı, Marka, 98.

[48] Tescilsiz markaların korunmasına ilişkin bkz. İbrahim Arslan “Tescilsiz Markaların Korunması” Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 16, sy. 1 (2008): 29 vd.

[49] Uzunallı, Marka, 99.

[50] TRIPS m. 16/2’nin İngilizce orijinal metninde “Üyeler, markanın toplumun ilgili sektöründe bilinirliğini göz önüne alacaklardır” denilmektedir, Uzunallı, Marka, 102.

[51] Uzunallı, Marka, 99; İsviçre Federal Mahkemesi, ‘yeni rakı’ markasının İsviçre’de Paris Anlaşması’nın 1. mükerrer 6. maddesi çerçevesinde korunabilmesi için bu markanın İsviçre’de yaşayan Türkler tarafından tanınmasının gerekli ve yeterli olduğuna karar vermiştir. Kararın çevirisi için bkz. Yasaman, SMK Şerhi, 1487 vd.

[52] Uzunallı, Marka, 103.

[53] Yılmaztekin ve İnce, “Fikri Mülkiyet Hukuku Uyuşmazlıkları”, 2176; Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 411 vd.; Eda Giray, “Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukukunda Arabuluculuk”, 34.

[54]SMK m. 25/1 “5 inci veya 6 ncı maddede sayılan hâllerden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verilir.”

[55] Bkz. II. Bölüm, Marka Hükümsüzlüğünün Arabuluculuk Açısından Değerlendirilmesi.

[56] Marka tanınmışlığından faydalanmanın aynı zamanda haksız rekabet teşkil edeceğine ilişkin bkz. Y11HD, 13.12.2011 T. 2010/6909 E. 2011/16935 K. Remzi Tamer Pekdinçer, Haksız Rekabet ve Marka Hukukuna İlişkin Bilirkişi Raporları ve Mütalaalar – II (Ankara, Seçkin Yay., 2019), 105-106; Marka hukukunda haksız rekabete ilişkin daha fazla bilgi için bkz. İlhami Güneş, Uygulamada Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları ve Haksız Rekabet Davaları (Ankara: Seçkin Yay., 2023), 355vd.

[57]Marka itibarının zarar görmesi, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi ve markanın tanınmışlığından haksız bir rekabet elde edilmesi amaçlarından en az birinin varlığı gerekmektedir (SMK m. 6/5).

[58] Uzunallı, Marka, 111.

[59] Bkz. II. Bölüm B/3- YİDK Kararlarının İptali.

[60] Uzunallı, Marka, 117.

[61] Uzunallı, Marka, 112.

[62] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413.

[63] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413.

[64] Yeşim Aker, Marka Tescil Sürecinde Türk Patent ve Marka Kurumu Kararlarına Karşı Başvurulabilecek Hukuki Yollar (Ankara: Seçkin Yay., 2021), 72.

[65] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 413-414; Yılmaztekin v.  dğr., Uzman Arabuluculuk, 360; Yılmaztekin ve İnce “Fikri Mülkiyet Uyuşmazlıkları”, 2177; Eda Giray, “Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukukunda Arabuluculuk”, 35; Sarı, “Sınai Mülkiyet Kanununda Düzenlenen Sınai Haklardan Doğan Uyuşmazlıklara Dava Şartı Arabuluculuğun Uygulanması”, 369.

[66] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 414.

[67] Eminoğlu ve Erdoğan, Zorunlu Arabuluculuk, 414.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir